Genç Gelecek
- Bülent Gürsoy
- 30 Ağu 2021
- 18 dakikada okunur

Günümüzde gençlikle ilgili gerek anlamak üzere gerekse sorunlarına çare bulmak amacıyla, özellikle umut yaratabilme çabasıyla birçok çalışma yapılıyor.
Başta siyasi partiler olmak üzere, özellikle araştırmacılar ve bilim insanları, gençliğin düşüncelerini analiz etmeye ve ne istediklerini anlamaya çalışıyorlar.
Ben de bu yazımda özellikle gençliği anlamak, siyasi anlamda yaşananları anlamlandırmak ve belki bir “kıvılcım”la gençlerin düşüncelerinde aydınlığa kapı aralamak amacıyla dağarcığımdaki bilgileri paylaşmak istiyorum.
Bazen alıntılar yaparak bazen de kendi düşüncelerimi paylaşarak o kıvılcımı oluşturma gayreti içerisinde olacağım.
Gordon R. Sullivan ve Michael V. Harper tarafından yazılan “Umut Bir Yöntem Olamaz” adlı kitapta yer alan, Prof. Roger Spiller’a ait olan bir sözle başlamak istiyorum.
Spiller diyor ki “Eğer insanlar, içinde yaşadıkları zamanı daha önce olup bitenlere atıfta bulunarak tanımlıyorsa, bu şimdiki zamanla ilgili kararsızlığın ve gelecekle ilgili endişenin işaretidir.”
Aynı kitaptan alıntılarla devam edersek,
Geleceği dünün gözleriyle görme eğilimi “değişime direnme”yi getirir ve bu, bütün örgütler açısından geçerli bir özelliktir.
Geleceği yaratmanın çok önemli bir adımı, onu hayal etmek ve bir vizyon yaratmaktır.
Vizyon insanlara, bulundukları yere ilişkin görüş sahasını kaybetmeden, gittikleri yeri gösterir, günlük olayları aşarak, içinde çalışılabilecek bir bağlam verir. Vizyon, “değişim”i “gelişme”ye dönüştürme olanağı sağlar.
Bu anlamda, konumuzla bağlantılandıracak olursak, şunu ifade edebilirim:
İçinde bulunduğumuz süreçte; yeni yollar, yeni düşünceler, yeni eylem biçimleri geliştirmek ve gündem belirleyici, ön alan, çözüm üreten, umut var eden, kaygı gideren, inandırıcı politikalar geliştirmek zorundayız.
Öncelikle, gençlikle ilgili birtakım saptamalarda bulunalım ve ardından, konunun uzmanı bilim insanları ile araştırma gruplarının bulgularına göz atalım:

Saptamalar
Genç Nüfus
2020 yılı istatistiklerine göre, gençlik, Türkiye nüfusunun %15,4'ünü oluşturuyor. 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye'nin toplam nüfusu 83 milyon 614 bin 362 kişi iken 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 893 bin 750 kişi oldu. Genç nüfusun %31,3'ünün 20-22 ve %20,4'ünün ise 23-24 yaş grubunda yer aldığı görüldü.
Konuyu “Z Kuşağı” olarak tanımlanan gençler açısından ele alacak olursak; 2000 yılı sonrası doğdular, 2023 seçimlerinde ilk kez oy kullanacaklar, öngörüler doğrultusunda 2023’te seçmenlerin yüzde 11.8'ini oluşturarak 5 milyon 940 bin oya sahip olacaklar.
1 Kasım 2015’teki seçimde seçmenlerin sadece %2’sini oluşturuyorlardı.

Konunun uzmanı bilim insanlarının görüşleri
Gençlik ne ister?
Evrim Kuran - Kuşak Araştırmacısı
Türkiye'nin 5 kuşağını anlatan “Telgraftan Tablete” ve “Z: Bir Kuşağı Anlamak” isimli kitapları bulunan Evrim Kuran’ın “gençlik ne ister?” sorusuna cevabı şöyle:
Bir gencin, sabah onu uyandıran bir amaca ihtiyacı var. Bu amaca erişmek için vereceği mücadelede, ülkenin tüm kurumları ve yasalarıyla güvence altına alındığını bilmeye, emeğin gücüne ve değerine inanmaya ihtiyacı var. Bunun sağlanmaması halinde, olabilecek en iyi şey vasata razı gelmek. Şu anda da durum bu:
Vasata razı geliyoruz!
Yetenek kıtlığında dünya beşincisi olan bir ülkenin; ticaretinden siyasetine, akademisyeninden sivil toplumcusuna varana dek tüm kurumlarının kolektif bir çabayla, nitelikli bir eğitim sistemi inşa etmek, gençleri 21’nci yüzyıl yetkinlikleriyle donatmak için çaba sarf etmesi gerekiyor.
Türk gencinin; kendini geliştirebilmek, yaşamdan keyif alabilmek, spor yapabilmek, sanatsal etkinliklere katılabilmek, kısaca yaşamda aktif olabilmek için diğer pek çok ülke gencine göre daha fazla para kazanması gerek.
Gençlerin, kariyer davranışlarını yedi başlıkta inceleriz: Türkiye’de özellikle iki yıldır artış görünen başlık, ‘avcı profil’. Yani iş seçiminde parasal niteliklere daha fazla odaklananlar...
Kanada’daki gençliğin en büyük hedefi: İş ve özel yaşam dengesini koruyabilmek. Onlarda, gençler için topluma faydalı bir işe hizmet etmek önemli.
Türkiye’de bu konu, en önemli hedefler içinde yer almıyor.
Kanada’da gençler, “Yaptığım iş rekabetçi olsun, beni düşünsel olarak geliştirsin!” diyor. Türkiye’deki gençlerse, işin zorlayıcı olmasını pek de istemiyor. Kanada’da, gençler için, çalışacakları şirketin ilham veren bir amacının olması çok önemli, Türkiye’de ise prestijli olması daha önemli.

Son yıllarda özellikle genç çalışanlarda, başarının şartı olarak tariflenen maddelerin ilk sırasında ‘adamcılık’ gelmeye başladı. “Adamın varsa, sırtın yere gelmez” diye düşünüyorlar!
Emeğin gücüne inancını yitiren bir gençlik hızla vasatlaşır! Potansiyelini, performansa çevirmez.
Gençlik; yetişkinlerin süslü cümlelerine inanmaktan ve eli boş dönmekten usanmış, dizilerde gösterilen, "hiçbir zaman ulaşamayacakları hayatlar"dan sıkılmış, iş, aşk ve gelecek umudu beklemekten yorulmuş bir gençlik var.
KPSS’ler, TUS’lar, YGS’ler tartışmalı ve ne acı ki hemen tüm kurumlarda performansa dair güvenin sorgulandığı bir dönemdeyiz.
Liyakatin değil, sadakatin esas olduğu bir sistem yeni ‘normalimiz’ haline gelirse ve hatta geldiyse; bu, toplumda kuşaklar boyu tamir edilemez arızalar bırakır!
Fukuyama, güven duygusunu ‘kilit’e benzetiyor:
“Bir toplumda, insanların birbirine veya kurumlara duydukları güven sarsılmaya başladığında kilit açılır.” diyor.
Sonuç itibarıyla, gençler; kutuplaştıran değil birleştiren, ülkenin ve dünyanın iyiliğini merkeze koyan, gençlerle ya da birbirleriyle değil eşitsizliklerle savaşan liderler görmek istiyorlar.

Zeynep Aksoy – Siyaset Felsefecisi
Ortadoğu Tarihi ve Siyaseti alanında lisans eğitimini tamamlayan ve yüksek lisansını da Siyaset Felsefesi alanında yapan Zeynep Aksoy ise konuyu şöyle değerlendiriyor:
Z Kuşağı açısından bakıldığında,
Öncelikle, özel hayatlarında ve kişisel ilişkilerinde gençler; başörtülü, başörtüsüz, Türk, Kürt ayrımı gözetmiyorlar.
Aksoy, “Z Kuşağı’nın diğer kuşaklardan en büyük farkı, bizim; internetin, sosyal medyanın içine doğmuş, bu araçlarla büyümüş olmamız.
Eğer bir farklılık varsa; bu farklılığın en önemli unsuru bu durum.
Biz Rusya’nın bir köyüne de Irak’ın bir kentine de aynı uzaklıkta büyümüş bir jenerasyonuz. Bizden farklı düşünenlerin var olduğunu bilerek büyüyoruz. Böyle olunca da bizden farklı düşünenlerin yaşama hakkına ve düşünme hakkına biraz daha saygılı oluyoruz.” diyor.
Peki Z Kuşağı ne ister? Siyasi liderlerden, politika belirleyicilerinden beklentileri ne?
Zeynep Aksoy, Z Kuşağı’nın bakış açısını şu sözlerle aktarıyor:
“Z Kuşağı’nın çoğu işsiz. Hayata tutunmak istiyorlar. Çoğu yurtdışında okuma hayali kuruyor veya isteyip yapamıyor. Elbette ekonomik kaygı aslında herkes için olduğu gibi, Z Kuşağı için de büyük bir öncelik. Bunun dışında; hak, hukuk ve özgürlüğe de kayıtsız değiller.” diyor.
Zeynep Aksoy, “X, Y, Z Kuşağı dedikçe birbirimizden farklılaşıyoruz ve bu da kutuplaşmayı körüklüyor aslında. Halbuki aramızda dağlar kadar fark yok, fark varsa da bunun kaynağı kuşaklar değil; ekonomi, eğitim, hayat tarzları ve kimlik. Özellikle siyasi kimlikler…” diyor.
Aksoy, “Değişimi siz getireceksiniz dendiğinde de burada kolaycı bir bakış açısı ortaya çıkıyor. Yaşlıların, gençlerin eline bakması; “Sizin kuşak kurtaracak bu ülkeyi, bu dünyayı” demeleri beni üzüyor. Her şeyden hepimiz sorumluyuz. Hepimizin bu dünyaya ve topluma karşı sorumlulukları var. “Z Kuşağı’nda iş var!” dendiğinde geriliyorum. Bu sorumluluk neden bu kuşağın üzerine yükleniyor? Bizim daha liseden, üniversiteden mezun olmamız, iş bulmamız gerekiyor. Eğer bir değişim gelecekse bu, toplumun tüm kesimlerinin katıldığı bir değişim olmalı.” diyor.

Prof. Dr. Erhan Erkut
21. Yüzyıl Yetkinlikleri Eğitim Programı (YetGen) çalışmaları ile Z kuşağını en iyi tanıyan isimlerden biri olan Prof. Dr. Erhan Erkut’a göre;
“Beğenmediklerini kesinlikle sineye çekmiyorlar. Örneğin; eğitimden çok şikayetçiler ve haklılar. ‘21. yüzyıl çocukları, 20. yüzyıl yetişkinleri tarafından 19. yüzyıl müfredatı ve 18. yüzyıl takvimi ile eğitiliyor' diye sevdiğim bir söz var. Bizim kuşak itiraz etmeyip, büyüklerin beklentisini yerine getirdi. Z kuşağı ise iyi ki itiraz ediyor. Yoksa, bu sistemin değişeceği yok.”
“Kimliklerini, bir başkasının ötekisi olarak tanımlamıyorlar. Soruna değil çözüme odaklılar. Körü körüne bağlı oldukları bir sistem yok. Ahkam kesmek değil anlamaktan yana tavır alıyorlar. Bu nedenle bir partinin bu gençleri ‘garanti oy' olarak görmesi en büyük yanlışı olur. Dogmatik bir partinin, bu gençlerden oy alması oldukça zor.”
“Üstten konuşmayla, bu kuşak kazanılamaz.”
“Sahici söylem ve şeffaf iletişime inanıyorlar. İletişime açık olsalar da yanlış iletişime anında arkalarını dönüyorlar. Saygılı davranılmasını istiyorlar. ‘Z kuşağı kayıp nesil' fikri çok önyargılı bir şehir mitolojisi. İçlerinde; iyi kalpli, meraklı, başkalarına değer veren, dengeli, fark yaratan ve dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışanlar çoğunlukta…”
“Sosyal medyayı çok iyi kullanıp, bilgiye hızla ulaşıyorlar. Etkileşimleri çok yüksek ve eski dünyanın tek tip aidiyet yapısını reddediyorlar. Z Kuşağı, apolitik değil. Ama politikaya bakışları diğer kuşaklardan çok farklı. İdeolojileri değil değerleri önemsiyorlar. Siyasetçilerin eski usul algı yönetimi çabalarını boşa çıkarıyorlar.”
“Eğitimin, siyasetin esaretinden kurtulması ve modern bilimin ışığında kurgulanması, merkezine 21. Yüzyıl yetkinliklerinin alınması gerekir. Biat kültürü yerine sorgulayıcı ve yaratıcı birey yetiştirilmeli. Bu kuşak asla biat etmez.”
“Ekonomik kriz, genç işsizliği arttırdı. Kaygılı, üzgün ve mutsuz gençlik bezdi. Farklı kimliklerden gelen gençlerin ortak dertleri liyakat ve bu konuda derin endişeleri var.”
“Z kuşağını kazanmak isteyenler, ‘nitelikli eğitim, genç istihdamı, eşitsizlikler' gibi konularda adım atacak. İş, ‘bizden' olana değil ‘en iyi yapana' verilecek. Kadrolaşma yerine hakkaniyet istiyorlar. Hak etmeyenlerin önemli yerlere gelip zenginleştiğini gören gençlerin değer sistemleri bozuluyor.”

Araştırma gruplarının bulguları
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol),
“Türkiye’de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı” Araştırma Raporu
Proje Ekibi : Alphan Telek, Seren Selvin Korkmaz, Arif Safa Yükselay, Gülşen Doğan
“Araştırmanın Yönetici Özeti” şöyle:
Bu araştırma; Türkiye’de gençlerin çalışma ile ilgili algıları, işyeri deneyimleri ve bunlarla ilgili olan beklentileri, geçim koşulları ve gelecek beklentileri, bu gençleri ortaklaştıran veya ayrıştıran hisleri, siyasete ve siyasetçilere yönelik algı ve beklentilerini tespit etme amacıyla yürütülmüştür.
Çalışmada, gençlerin; iş bulma, borçluluk ve vergilendirme gibi süreçler içerisinde ne konumda oldukları; endişe, stres, öfke gibi hisleri nasıl deneyimledikleri, sorunlarının kaynağı ve bunlardan kimleri sorumlu tuttuklarına dair algıları incelenmiştir.
Bu çalışma ile tüm bunlar karşısında ortaklaşan bireylerin “prekarya/güvencesizler” adı verilen bir sınıf kimliği oluşturma durumlarının olup olmadığı da tartışmaya açılmaktadır.
Akademi Direktörü Alphan Telek, araştırmayı şu ifadelerle değerlendiriyor,
“Odak grup görüşmelerinde üç farklı genç grubuyla konuştuk. Bunlar, sırasıyla; üniversite mezunu çalışanlar ya da hâlihazırda üniversite öğrencileri, üniversite eğitimi almamış çalışan gençler ve son olarak da sayıları Türkiye’de giderek artan, ne eğitimde ne de istihdamda yer alan gençler.”
“Gençler değer verildiğini hissetmek, saygı görmek, karar alma süreçlerine katılmak ve şeffaflık istiyor.”
"Öncelikle gençleri dikkate almak gerek, saygı göstermek gerekir ki bu toplumun, bu ülkenin ve ailelerinin bir parçası olduğunu hissedebilsinler. Bu önemli bir dert. Sadece siyasette değil ama en çok orada, aynı zamanda; ailede, sokakta, üniversitede, liselerde."
“Gençlerin sorunlarının çözümü, gençler için iş alanı yaratılmasından geçiyor.”
“Bugün Türkiye'de genç işsizliği % 25 seviyesinde. Dünyadakinin iki katı ve %13 seviyesinde.”
“Gençler; düzenli çalışma saatleri, düzenli bir maaş ve tatil hakkı istiyorlar. İşyerlerinde çalışırken ya da iş ararken en büyük beklentilerinden biri bu. Çünkü bu haklar var olmasına rağmen, bunlar güvence altına alınmış değil, çoğu zaman işyerinde yöneticilerin insafına kalmış durumda.”
“İşyerinde çalışma ilişkileri son derece hiyerarşik. Ast üst ilişkisi gençleri çileden çıkarıyor. Hem işyerinde hem de iş ararken liyakatten ziyade sosyal sermayenin güçlü olduğunu biliyorlar yani bir tanıdığın onlara yardımcı olmasını bekliyorlar ya da bunu etraflarında görüyorlar. Hedef performans sistemlerinin adilane olmadığını düşünüyorlar. Aldıkları eğitimle yaptıkları iş arasında çoğunlukla büyük bir fark var.”
“Bir kişi mesleğini değil her işi yapabilir bir konumdaysa, işyerinde ya da hayatta güvenceli olamaz, çünkü dışarıda onun gibi bekleyen milyonlarcası var. Çoğu geçim sıkıntısı çekiyor.”
“Bazılarının kredi kartı, bazılarının öğrenim kredisi bazılarının da ev kredisi borcu var. Aldıkları maaşın borçlara gittiğini düşünüyorlar. Burada en önemli husus aile yardımı. Çoğu genç ailesinden yardım almadan yaşayamıyor.”
“Hem kendi yarınlarından hem de ülkenin yarınından endişeliler.”
“Fırsat sunulsa çoğu daha iyi fırsat sunan ülkelere gitmek istiyor.”
“Diplomalı işsizlerin hissettikleri çok ağır. İşe yaramaz olduklarını düşünüyorlar. Bu kadar eğitim ve çalışmanın ardından işsizliğin ve değer verilmezliğin altında eziliyorlar.”
“Gençlere; onurlu bir hayat imkânı sunan, değer verilen ve saygı gösterilen işler sunabilmek gerekiyor. Mesele sadece iş vermek ya da iş bulmak da değil. İşlerin güvenceli olması gerekiyor.”
“Gençlere fırsat eşitliğinin sunulması gerekiyor.”
“Fransa’da yönetim, öğrencilerin kira yardımlarını artırmayı, yemek ücretlerini azaltmayı düşünüyor.
“İfade özgürlüğünün tesis edilmesi gerekiyor.”
Sonuç itibarıyla,
“Gençlere göre ülke kötüye gidiyor ama bu kötüye gidişi kendi jenerasyonları durduracak.”
“Gençler, içinde bulundukları güvencesizlik ve belirsizliğin; kaynağı, sorumlusu ve sebebi olarak; siyasetçileri, Suriyeli göçmenleri ve halkı işaret ediyorlar.”
“Gençler, sorunların temel kaynağı ve sorumlusu olarak gördükleri siyasetçiler ve onların yanlış politikalarına rağmen çözümün de yine siyasette olduğunu düşünüyorlar.”
“Gençlere göre şu anki mevcut aktörler Türkiye’nin sorunlarını çözmekten uzak.”
Gençler diyorlar ki
“Hem kendimden umutsuzum, hem ülkeden.”
“Sıkıntıları aşmak için dua etmekten başka çarem kalmadı.”
“Bir fırsat bulsam durmam.”

SODEV - Sosyal Demokrasi Vakfı
“Türkiye’nin Gençliği Araştırması” Raporu - Mayıs 2020
Gençler için neler önemli?
“Düşüncelerini özgürce ifade edebilmek ve başkalarının düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi gençler için çok önemli görünen konular. Gençlerin %68,3’ü düşüncelerini özgürce ifade edebilmeyi çok önemli olarak görüyor. %52’si ise başkalarının düşüncelerini özgürce ifade edebilmesini de çok önemli buluyor.”
En önemli görünen konular daha sonra sırasıyla, “milli değerler” %49,8 ve “dini değerler” %45,7.
Türkiye’de gençler önemli oranda dini ve milli değerleri önemserken, bunu hem kendi hem başkalarının özgürlükleri ile bir arada görüyorlar.
Bunların dışında gençlerin %25’i kültür ve sanata zaman ayırmayı, %21,3’ü bilime zaman ayırmayı çok önemli buluyor. Çok para kazanmayı çok önemli bulanların oranı ise %37,5.
Yurtdışında yaşama
Türkiye’de gençlerin %62,5’i eğer imkan olsa yurtdışına yerleşip orada yaşamak istediğini belirtiyor. Yıllardır iktidarda olmasına rağmen, AK Partili gençlerin dahi neredeyse yarısının eğer imkanı olsaydı yurtdışında yaşamak istediğini görüyoruz. Yurtdışında yaşamak isteyenlerin oranı CHP’ye oy veren gençlerde %74,4’e, İYİ Parti’ye oy verenlerde %68,8’e, henüz oy kullanmayanlarda yine %68,8’e ve MHP’li gençlerde %68,6’ya yükseliyor.
İsviçre mi Suudi Arabistan mı?
Gençlere “hayatınızın kalan kısmının tamamını Suudi Arabistan’da aylık 10.000 dolar kazanarak veya İsviçre’de aylık 5.000 dolar kazanarak geçirme imkanları olsaydı hangisini tercih edecekleri sorulduğunda, katılımcıların %72,2’si İsviçre’yi tercih ediyor. Ak Parti’ye oy veren seçmenlerin dahi %60,5’i İsviçre’yi tercih ediyor. MHP’de ise tercih oranı %74,3 rakamına ulaşmış durumda.
Liyakat ve fırsat eşitliği mi yoksa kayırmacılık mı egemen?
Yetenekli bir gencin başarılı olacağı ve mutlaka bir yere geleceğine ilişkin inanç gençler arasında ancak %20,7 oranında geçerli. Katılımcıların %70,3’ü Türkiye’de arkası sağlam bir kişinin yetenekli bir gencin önüne geçebileceğini düşünüyor. Bu durum AK Parti’den, henüz oy kullanmayan gençlere kadar tüm grupları ortak kesen bir algıdır. İYİ Parti’ye oy veren gençlerin %93,8’i, CHP’ye oy veren gençlerin %88,9’u, oy kullanmayan gençlerin %83,9’u, MHP’ye oy veren seçmenlerin %80’i için Türkiye’de yetenekli bir gencin başına gelmesi muhtemel olan şey, arkası sağlam bir gencin onun önüne geçebilir olmasıdır. Bu oran Ak Parti’de bile %66,5’tir.
Peki ya üniversite bitirmek?
Araştırmaya katılan gençlerin %40,8’i Türkiye’de üniversitelerin iş bulmak için yeterli donanım sağladığını düşünmemekte. Bu oran İYİ Parti’li genç seçmende %56,4’e, CHP’li genç seçmende %49,5’e, MHP’li seçmende ise %48,5’e çıkmaktadır.
Sosyal medya
Türkiye genelinde gençlerin %25’i sosyal medyada kendilerini özgürce ifade edemediklerini düşünüyor.
Bu oran özellikle CHP’li ve İYİ Parti’li seçmenlerde çok daha yüksek oranlarda seyrediyor. Sosyal medyada düşüncelerini ortaya koyma özgürlükleri ile ilgili bu ayrışma, iktidarda olmayan düşüncelerin sosyal medyada ifade edilmesi yönünde önemli sınırlamalar olduğunu göstermektedir.
Araştırmaya katılan gençler %93,2 ile en çok Instagram’ı kullandıklarını belirtiyor. İkinci sırayı %49,2 ile Twitter, üçüncü sırayı %47,3 ile Facebook alıyor.
Sonuç olarak,
Eğitim ve çalışma yaşamlarından, ilgi alanları ve değerlerine, kendi konumları ve gelecekleri ile ilgili değerlendirmelerinden, özgürlük algılarına kadar, Türkiye’nin gençleri, siyasi parti aidiyetleri ve oy verme davranışlarından bağımsız olarak belli konularda; ortak kaygı, algı ve eğilimler göstermektedir.
Dini inançlarına verdikleri önem ne olursa olsun, kendilerini ifade etme ihtiyaçları bakımından özgürlükçü bir siyasetin; adaletin ve liyakatin, şeffaf işleyen kurumsal mekanizmaların Türkiye’nin gençlerinin acil ihtiyaçları olduğu açıkça ortadadır.

Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık
“Türkiye Geneli Gençlik Araştırması” Araştırma Raporu - Ağustos 2020
Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık’ın
18-29 yaş grubu gençler arasında yaptığı geniş kapsamlı araştırmaya göre, genel olarak;
Gençlerin yüzde 76'sı daha iyi bir gelecek için yurt dışında yaşamak istiyor. Her iki gençten biri mutlu olmadığını ifade ederken, yüzde 77'si torpilin yetenekten daha etkili olduğuna inanıyor.
Gençlerin; din, siyaset, aile, toplum ile ilişkilerinin yanı sıra internet alışkanlıklarının sorulduğu araştırmada; borçlu, mutsuz ve gelecek kaygısı içinde oldukları görüldü.
Gençlerin Yalnızca Yüzde 18'i Mutlu
Yapılan araştırmaya göre, "Hayatınızı bir bütün olarak düşündüğünüzde ne kadar mutlu ya da mutsuz olduğunuzu söyler misiniz?" şeklindeki soruya gençlerin yalnızca yüzde 18.2'si "Mutluyum" cevabını verirken, yüzde 23'ü "Hiç mutlu değilim", yüzde 27.5'i ise "Mutlu değilim" cevabını verdi. Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 23.5'i "Ne mutlu ne mutsuz sayılırım" cevabını verirken, yüzde 7.8'i ise "Çok mutluyum" cevabını verdi.
Mutlu olmak için para gerekiyor
Araştırmanın dikkat çeken sonuçlarından diğeri ise gençlerin, "Mutlu olmak için öncelikli neye sahip olmak gerekir?" sorusuna verdikleri cevaplar oldu.
Gençlerin yüzde 26.2'si mutlu olmak için öncelikle “para”ya sahip olunması gerektiğini belirtirken, yüzde 16.6'sı “statü/kariyer” cevabını verdi. Gençlerin sadece yüzde 12.4'ünün “maneviyat” ve yüzde 11.3'ünün ise “aile” yanıtını vermesi dikkat çekti.
Yetişkinler bizi anlamıyor
Yetişkinlerin kendilerini anlayıp anlamadığı konusunda düşüncesi sorulan gençlerin; yüzde 42.5'i "anlamıyorlar" cevabını verirken, yüzde 38.8'i ise "az anlıyorlar" cevabını verdi. Gençlerin sadece yüzde 9.4'ü yetişkinlerin kendilerini “anladığı”nı söylüyor.
Yüzde 82'si bir dini inanca sahip
Araştırmada 18-29 yaş grubundaki gençlerin; yüzde 82'lik kısmı “bir dini inanca sahip” olduğunu söylerken, yüzde 7.7'si ise hiçbir dine mensup olmadığını ifade ediyor.
"Sahip olduğunuz dini inancınız, davranış/tutumlarınızı etkiliyor mu?" şeklindeki soruya ise gençlerin; yüzde 69.5'i "Bazen/ara sıra" cevabını verirken, yüzde 1.4'ü ise "Her zaman" yanıtı verdi.
Sahip olduğu dini inancın davranış ve tutumları üzerinde etkili olmadığını belirten gençlerin oranı ise yüzde 15.1 olarak öne çıkıyor.
Arkadaş tercihinde din ya da mezhebin etkili olup olmadığı ile ilgili soruya gençlerin; yüzde 88.7'si "Hayır, arkadaş tercihimde bunlar asla önemli değil" cevabını verirken, tercihlerinde etkili olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 5.2 oldu.
Araştırmada, ahiretin varlığına ve yapılan her şeyden hesaba çekileceğine inanan gençlerin oranı yüzde 72.2 olurken, yüzde 11.7'lik bir kısım ise ahiretin varlığına inanmıyor.
Hiç namaz kılmayanların oranı % 17
"Namaz kılıyor musunuz?" sorusuna, gençlerin; yüzde 39'u "Haftada bir kere Cuma Namazı" cevabını verirken, yüzde 26.7'si ise "Bayram Namazı veya başka çok özel günlerde yılda birkaç kere" cevabını verdi.
"Hayır, hiç namaz kılmıyorum" cevabını verenlerin oranı yüzde 17,8 olurken, ‘5 Vakit namaz kılıyorum' diyenlerin oranı ise yüzde 14'de kaldı.
Hiçbir parti yeterli politika üretemiyor
"Türkiye'deki siyasi partilerden herhangi birinin gençlerin sorunlarını çözme konusunda yeterli politikalar üretebildiğini düşünüyor musunuz?" sorusuna gençlerin yüzde 77.9'u "Hayır hiçbir parti yeterli politika üretmiyor sadece üretiyormuş gibi görünüyor" cevabını verdi.
% 76'sı başka ülkede yaşamak istiyor
"Bu ülkeyi yönetiyor olsanız öncelikle çözeceğiniz sorun ne olurdu?" sorusuna gençlerin; 46.7'si gibi büyük bir kısmı “işsizlik/istihdam” sorunu cevabını verirken, yüzde 8.8'i “hayat pahalılığı”, yüzde 7.6'sı ise “adalet” cevabını verdi.
"Eğitim veya iş amaçlı bir başka ülkede geçici süreli yaşama fırsatı tanınsa yurt dışına gitmek ister misiniz?" sorusuna gençlerin; yüzde 76,2'si “evet kesinlikle giderim” cevabını verirken, yüzde 14'ü ise "Evet ama ülkemde aynı şartları bulursam gitmem" cevabını verdi.
Kalıcı olarak bir başka ülkenin vatandaşlığı verildiğinde, "Evet terk eder giderim" diyenlerin oranı yüzde 64 olurken, sadece yüzde 14'ü "Ülkemde kalırım" cevabını verdi.
Tercihleri Avrupa ülkeleri ve ABD
"Hangi ülkede yaşamak istersiniz?" sorusuna verilen yanıtlarda; yüzde 43 ile Avrupa ülkeleri başı çekerken, yüzde 39.8 ile ABD/Kanada ve yüzde 14.8 ile de İskandinav ülkeleri Kanada'yı takip ediyor.
"Neden başka bir ülkede yaşarsınız" sorusuna ise gençlerin yüzde 59'ü "Daha iyi bir gelecek" cevabını verirken; yüzde 14.6'sı "Daha huzurlu hayat", yüzde 6'sı “adalet/eşitlik” ve yüzde 20.4'ü ise ‘diğerleri' cevabını verdi.
En çok Instagram kullanıyorlar
Yapılan araştırmaya göre gençler yüzde 34 ile en çok Instagram kullanıyor. Instagram'ı yüzde 30 ile Twitter, yüzde 15 ile Facebook takip ediyor.
Gençlerin yüzde 58.6'sı, haberi sosyal medyadan takip ederken, bunu yüzde 21 ile TV kanalları, yüzde 15 ile basılı gazeteler takip ediyor.
Yüzde 86'sının borcu var
En çarpıcı sonuçlardan birisi de, "Şu an itibariyle borcunuz var mı?" sorusu oldu. Gençlerin yüzde 86'sı bu soruya "Evet, var" cevabı verdi. 5 bin ile 10 bin TL arası borçlu olanların oranı yüzde 27 ile ilk sırada yer aldı.

Özetle
Bilim insanları ve araştırma gruplarının bulguları doğrultusunda,
Gençler;
İşsizlik, geleceksizlik ve umutsuzluk duyguları içerisindeler,
Endişe, kaygı ve stres duyguları yaşıyorlar,
Ülkeyi terk etmek istiyorlar,
Saygı görmek, dikkate alınmak, karar alma süreçlerine katılmak ve şeffaflık istiyorlar,
Uygun iş alanları yaratılması, düzenli çalışma saatleri, düzenli bir maaş ve tatil hakkı istiyorlar,
Yetersiz görünmekten, aileye ve çevreye karşı mahcup olmaktan rahatsızlar,
Aile’nin sosyal gelir kaynağı olmasından, dayanışmacı bir tutum almasına rağmen üzüntü duyuyorlar,
Liyakat yerine torpile ve sadakate dayalı istihdam anlayışına şiddetle karşılar,
Temel sorun olarak işsizlik ve borçluluğu görüyorlar,
Kredi kartı, ev kredisi ve Kredi Yurtlar Kurumu’ndan alınan öğrenci kredileri gibi borçları var,
Çalışma yaşamındaki güvencesizlikten kaygı duyuyorlar,
Apolitik değiller,
Adalet istiyorlar,
Hak, hukuk ve özgürlüğe kayıtsız değiller,
Eşitsizliklere karşılar,
Fırsat eşitliği talep ediyorlar,
İfade özgürlüğü istiyorlar,
İdeolojileri değil değerleri önemsiyorlar,
Eğitimden şikayetçiler, nitelikli eğitim istiyorlar,
Emeğin değerinin bilinmesini istiyorlar,
Hayata tutunmak istiyorlar,
Körü körüne kimseye bağlanmıyorlar,
Sineye çekmiyorlar,
Biat etmiyorlar,
İtiraz ediyorlar,
Kimliklerini, bir başkasının ötekisi görmüyorlar,
Ahkâm kesilmesinden değil anlaşılmaktan yanalar, ahkâm kesene arkalarını dönüyorlar,
Algıyla yönetilemiyorlar,
Sosyal medyayı çok iyi kullanıp, bilgiye hızla ulaşıyorlar,
Etkileşimleri çok yüksek ve eski dünyanın tek tip aidiyet yapısını reddediyorlar,
İçlerinde; iyi kalpli, meraklı, başkalarına değer veren, dengeli, fark yaratan ve dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışanlar çoğunlukta…
Siyaseten,
Kutuplaştıran değil birleştiren, ülkenin ve dünyanın iyiliğini merkeze koyan, gençlerle ya da birbirleriyle değil eşitsizliklerle savaşan liderler görmek istiyorlar,
“Lider odaklı” olmayı sürdürüyorlar,
Mevcut aktörlerin ülkenin sorunlarını çözemeyeceğine inanıyorlar,
31 Mart 2019 yerel seçimleri nedeniyle geleceğe dair iyimserlik içerisindeler,
Türkiye’nin sorunlarını kendi nesillerinin çözebileceğine inanıyorlar.
Bu bilgiler ışığında, gençler için yapılması gerekenler neler olmalı diye düşündüğümde, ilk aklıma gelenler;
Nitelikli bir eğitim sistemi inşa etmek,
21’nci yüzyıl yetkinlikleriyle donatmak,
İş yaratmak ve iş ile özel yaşam dengesini koruyabilecek bir yaşam sunmak,
Yurt/ev kira yardımlarını artırmak,
Yemek ve ulaşım ücretlerini düşürmek,
Eğitim giderlerini karşılamak,
Ücretsiz İnternet sağlamak.

Gençlerin Örgütlenmesi
Gençlerin örgütlenmesini, “taleplerini elde etmek anlamında güç oluşturmaları” açısından irdeleyecek olursak, öncelikle örgütlenmeye kaynak olan tutumları ele almak gerektiğini düşünüyorum.
Tanımlanan tutumlardan birini seçerek, karar verilen tutum üzerinden eylemler oluşturmanın daha doğru olacağı inancındayım.
Bu anlamda temel tutumları aşağıda anlatmaya çalışacağım.
İyiler & Kötüler
Örgütlenme, genel anlamda iki temel tutum üzerinden gerçekleşir: “İyilik veya Kötülük”.
Kötüler Kolay Örgütlenir, İyiler Zor Örgütlenir
Bu konuyu irdeleyen, yazar İsmail Topkaya bir makalesinde özetle diyor ki
“Toplumsal alanda, kötülüğün tek başına gerçekleştirilmesinin zor olduğunu söyleyebiliriz. Kötülerin, eylemlerini kötülüğe dönüştürebilmeleri için büyümeleri gerekir. Bu nedenle, kötüler kolay örgütlenir.
İyiler ise zor örgütlenirler. Çünkü ihtiyaç duymazlar. Örgütlenmeye ihtiyaç duymamaları da iyiliklerindendir.
Hırsızlık yapmamak, yalan söylememek ve tecavüz etmemek için örgütlenen görülmüş müdür?
İyiler ancak, kötülükleri yaptırmamak üzere örgütlenebilirler.
Örgütlenme işi öncelikle ve doğası gereği ya 'karşı olmak' ya da 'ele geçirmek' için gereklidir.
İyilik, ele geçirme gibi bir amacı olmayan naif bir durumdur.
Taş devrinde taşı, gerektiğinde bir araya gelerek, kendi hemcinsini yaralamak ve bertaraf etmek için kullanabilmiştir kötüler.
İyiler, taşa karşı savunmak için örgütlenebilirler.
Tarım toplumunda; üretileni çalmak, toprağa el koymak gibi amaçlarla örgütlenebilmiştir kötüler.
İyiler çaldırmamak için örgütlenebilirler.
Sonraki toplumsal değişim dönemlerinde, köleliği kurumsallaştırma,
Endüstri toplumlarında ise sömürme adına örgütlenme yapabilmiştir kötüler.
İyiler, köleliğe ve sömürüye karşı örgütlenebilirler.
Genel olarak,
İyilerin örgütlenmesi; kötülerin örgütlülüğünden zarara uğramama üzerine oluşan bir durumdur.
Rönesans ve aydınlanma hareketleri, reformlar, demokrasi mücadeleleri, kadın hakları, insan hakları, hayvan hakları, işçi hakları ve benzeri tüm savunucu yapı ve örgütlenmeler bu ihtiyacın ürünüdür.”

Dolayısıyla,
Yukarıdaki tanımlar ve anlatımlar dahilinde, gençlerin örgütlenmesinin “İyilerin Örgütlenmesi” tutumu doğrultusunda yaşama geçirilmesi, ortak aklın gereğidir.
Gençler, 'iyiler' ve 'iyilik' örgütlenmesiyle, bir taraftan yaşadıkları sorunların çözümünde çare olacak güçlü bir birliktelik geliştirirken, diğer taraftan da ufkumuzu sadece ülkemizle sınırlandırmadan, vizyoner bir bakış açısıyla, insanlığın gerektirdiği ve yaşamımızı borçlu olduğumuz dünyayı ve doğasını koruyacak eylemler içerisine girebilirler.
İyilik temelli geliştirecekleri örgütlü eylemlerle hem haklarını savunarak taleplerini seslendirebilir hem de üzerinde yaşadığımız toprakları ve dünyamızı;
Denizleriyle, nehirleriyle, gölleriyle, dağlarıyla ve ovalarıyla; ağaçlarıyla, çiçekleriyle, börtü-böcek ve kuşlarıyla koruyarak,
İnsanlığın huzur içinde yaşayabileceği; tatlı, küçük, mavi, güzel gezegen haline getirmek için çok yaratıcı adımlar atabilirler.
Böylelikle varlık kaynağımız olan dünya, gelecekte iyilerin örgütlenerek yöneteceği; iyi, doğru, güzel kavramlarının her nefeste hissedileceği bir yer olabilir.
Bunu başaracak her şeyin gençlerin elinde olduğuna inanıyorum.

Siyasi yaklaşım geliştirmeye çalışırsak
Başlıkta yazdığım gibi bir “Genç Gelecek” hayali kuracaksak ve bunu tasarlayacaksak, gençliği siyasetin genel yaklaşımlarıyla birlikte ele almak zorundayız.
Biraz yorucu olacağının farkında olarak; "vizyon, strateji, liderlik, gelecekten geçmişe bakış, gelecek hayaline götüren yoldaki ilkeler ve gençliğiyle birlikte toplumu topyekûn geleceğe taşımak" gibi kavramlara da değinmek gerekiyor.
Öncelikle, siyaset ve siyasetçiden başlayalım:
Güncel yaşamda değerlendirdiğimizde siyasetçinin, 'olması gereken en büyük yeteneği' 'umut vermek'tir, umut yaratabilmektir.
Umut verdiği sürece siyasetçi vardır.
Yurdumuzda insanlar hep güvence arayışındadır. Bizim gibi toplumlar gelecek kaygısı olan toplumlardır. Dolayısıyla her zaman; işe, gelire, desteğe ihtiyacımız vardır. Yılda 20-25 bin dolar, 30 bin dolar gelirlere kavuşsak, kimsenin böyle derdi olmaz. Başbakanlık yapacak adam ararlar, "yahu sen yapsan” denilse, “aman ben meşgulüm, sen yap" modunda olurlar. Ama bizde öyle olmuyor. Herkesin gelecek kaygısı var, paraya ihtiyacı var. Çünkü parada buluyor güvenceyi. O zaman da; maaş, para, servet, arsa, arazi mal, mülk, bu nereden gelecekse, yüzünü oraya çeviriyor insanımız.
Umut vermek için;
Hiç kimseyi; aç, açıkta sokakta bırakmayacağına, hayatını sürdürebileceğine, bir gelir elde edecek işi yaratabileceğine insanlarımızı inandırmak gerekir.
Gelişmiş çağdaş dünyanın bir parçası olmak için gereken; akla, yeteneğe ve birikime sahip bir millet olarak bizler bunu başarabilecek siyasetçileri, liderleri içimizden çıkarabiliyoruz.
Bunu gerçekleştirmek için gereken; tarihsel güç, tarihsel plan, tarihsel önderlik, içimizde ve ruhumuzda var.
Siyasetçilerin/liderlerin umut verebilmesi için bir unsur da, insanlara hayal kurdurabilmek.
Yeni ve iyi bir gelecek hayali kurdurmak hiç kolay değil.
Hayal kurmanın bir raconu var, felsefi ve matematiksel bir mekanizması var: Ayakları yere basan hayaller kurabilirseniz diğer insanlara da hayal kurdurabilirsiniz.
Ayakların yere basması altyapı gerektirirken, hayal kurmak özgürlükçü bir zihin gerektirir.
Toplumların ayakları yere basan hayaller kurabilmesine ışık tutan ve liderlere ilham kaynağı olanlar ise geleceği; farklı okuyabilen, sezebilen, öngörebilen fütüristlerdir/gelecekçilerdir.
Bu anlamda dünyada ve bizde neler oluyor, biz göz atmakta yarar var:

Fütürist/Gelecekçi Bakış
Bu alanın en önemli isimlerinden olan, teknoloji devi Google’ın baş fütüristi Ray Kurzweil 30 yıla kadar iki adet ‘temel gelecek iddiası’nda bulunuyor:
Biri, 2029 yılından itibaren ölümsüzlüğün gerçek olacağı,
Diğeri, 2045 yılına gelindiğinde (sadece otuz yıl sonra), yapay zekânın insan zekâsından bin kat daha zeki olacağı.
Gelecekte (2045 süreci ve devamında) yapay zekânın insan zekâsının önüne geçerek, medeniyeti radikal biçimde değiştireceğine inanılan evre, “Teknolojik Tekillik” / “Singularity” olarak adlandırılıyor.
Teknolojik Tekillik evresine geçilmesiyle birlikte, tıpkı 2 milyon yıl önce insan beynindeki ‘frontal korteks’in evrim geçirerek zekileşmesi gibi bir değişim geçireceğimizi belirten Kurzweil, bu evre geldiğinde; bilişsel faaliyetlerin, duyguların ve iletişimin çok daha yoğun olacağını ifade ediyor.
‘’İnsanlar arasında daha karmaşık iletişim formları kurulacak, duyguları daha derinden etkileyecek müzik eserleri icra edilecek, mizah anlayışımız için daha komik şakalar yapılacak ve daha duygusal aşklar yaşanacak’’ diyerek giderek mükemmelleşecek bir insan zekâsını tarif ediyor.
Şu anki android işletim sistemli cep telefonunun 1960’larda “Massachusetts Institute of Technology” / MIT’de kullanılan 11 milyon dolar değerindeki o dönemin süper bilgisayarlarıyla benzer işlevleri yerine getirebiliyor olduğunu düşünürsek, katlanan bir hızla gelişen teknolojinin önümüzdeki otuz yılda neler başarabileceğini bizler de hayal edebiliriz.
Kurzweil, iddialarını temel olarak Yapay Zekâ’nın oluşumuna ve süreçteki olası gelişimine dayandırıyor.
Dolayısıyla bu noktada Yapay Zekâ’yı da bir miktar irdelemek gerekiyor:

YAPAY ZEKÂ
Future of Life Enstitüsü (FLI), Ocak ayında (2017), Calfornia’nın Asilomar sahilinde “Faydalı Yapay Zekâ” başlıklı bir konferans düzenledi.
Yapay Zekâ Konferansı’na; Ray Kurzweil (Google), Nick Bostrom (FHI/Oxford), Elon Musk (Tesla/SpaceX), Eliezer Yudkowsky (MIRI), Demis Hassabis (Deep Mind), Jaan Talinn (CSER/FLI), Yann LeCun (Facebook/NYU) gibi isimler katıldı.
“Asilomar AI Principles” adı altında, Yapay Zekâ geliştirilmesi sürecine rehberlik edeceği belirtilen 23 ilke belirlendi ve yayınlandı.
Yaklaşık 900 kadar Yapay Zekâ ve robotik uzmanı ile içlerinde özellikle bu konudaki endişelerini dile getiren Stephen Hawking ve Elon Musk’ın da bulunduğu farklı alanlarda uzmanlığı olan 1500’e yakın kişi bu ilkelerin altına imza attılar.
Kabul edilen ilkelerin esasını oluşturan ilk madde ( 1. Madde) ve son maddesini (23. Madde) paylaşacağım:
1. Madde “Araştırmanın Amacı”:
“Yapay Zekâ araştırmalarının amacı, yönetimsiz bir zekâ değil, faydalı bir zekâ yaratmak olmalıdır”.
23. Madde “Ortak Fayda”:
“Yapay Zekâ sadece geniş olarak paylaşılan etik değerlere hizmet amacıyla geliştirilmeli ve bir devlete ya da örgüte değil, tüm insanlara faydalı olmalıdır”.

Genel bir yaklaşımla yukarıdaki temel bilgileri vererek, Yapay Zekâ’yı ve dünyadaki durumunu ele alırken, “bizde Yapay Zekâ’nın karşılığında ne tür gelişmeler oluyor” diye düşündüğümde, henüz başlangıç durumunda olduğumuz için, temelde, eğitim sistemini irdelemek gereği duyuyorum.
Bu anlamda baktığımda karşılaştığım durumu da tabii ki ironik bir şekilde, Yatay Zekâ olarak adlandırıyorum.
YATAY ZEKÂ
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, evrensel birliktelikle YAPAY ZEKÂ ilkelerinin belirlemesini takiben, tahminen bu gelişmelerden geri kalmamak için! derhal, YATAY ZEKÂ geliştirmek amacıyla, 2018-2019 eğitim-öğretim yılından itibaren topyekûn geçiş kararı alındığını belirttiği müfredata (benim bakış açımla, mealen – ironik bir yaklaşımla) şu esasları koydu:
1- “Müfredatın Amacı”:
“Yatay Zekâ araştırmalarının amacı yönetimsiz bir zekâ değil, yönetimli bir zekâ yaratmak olmalıdır”.
2- “Ortak Fayda”:
“Yatay Zekâ, dinî ve sadece Sünni-İslamî düşünceye bağlı kesimler tarafından paylaşılan etik değerlere hizmet amacıyla geliştirilmeli, devletin başı (halife/hükümdar) ve örgütüne faydalı olmalıdır”.

Oysa, olayı ciddiyetle ele alacak olursak,
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu “Birinci Bölüm - Türk Milli Eğitiminin Amaçları” “Genel Amaçlar / Madde 2” şöyle diyor:
Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini:
1. Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;
3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli; bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;
Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde; iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini, çağdaş uygarlığın; yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.
İkinci Bölüm – “Özel amaçlar Madde 3” ise:
“Türk eğitim ve öğretim sistemi, bu genel amaçları gerçekleştirecek şekilde düzenlenir…” diyor.

Terk edilen bu düşünce sisteminden sonra getirildiğimiz durum ise şu:
Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine ve kanunlarına karşı yeni bir rejimi ve devleti inşa etmeye çalışan Yatay Zekâ Oluşturucuları, zamanın akışına karşı yürüyor ve tüm ulus enerjimizi bu “tersine yürüyüş”te tüketiyorlar, bizi ve çocuklarımızı hızla çağın gerisine itiyorlar, gençlerimizi, gelişmiş ülkelerin toplumlarının amelesi ve askeri olmaya hazırlıyorlar.
Aslında geriye dönüp baktığımızda tam anlamıyla çağdaş, ilerici olan ve bilimsel anlamda geleceği yakalayabilecek kurum ve kuralların tamamı oluşturulmuş durumda.
Yeni bir şey icat etmemize, yeni düşünce sistemleri oluşturmamıza bile gerek yok.
Paket halinde hepsi geçmişimizde ve elimizde var.
Bizim yapmamız gereken şey, elimizdeki bilgi ve birikimin farkında olmak ve yakın gelecekteki karar noktalarında, gelişecek iktidar değişimiyle birlikte, büyük bir onarım ve atılım hamlesiyle, söz konusu bilgi ve birikimin ortaya koyduğu gereklerle, toplumu ve kurumları yeniden tasarlayarak harekete geçirmek olacaktır.

Bu anlamda da sonuç olarak
Toplumu geleceğe taşıma iddiasını ortaya koyan veya koyacak olan liderlere düşen;
- Toplumu bilime ve teknolojiye dayalı geleceğin ihtiyaçlarına göre eğitmek,
- İnsanlığın tüm değer birikimiyle sürekliliğini sağlamak için yapılacak çalışmalara hazırlanmak ve çalışmaların paydaşı olmak,
- Dünyayı tükenme noktasına getirenlerin, geç de olsa girişimde bulundukları kurtarma çalışmalarına katkı koymak,
- Robotların yöneteceği dünyanın insani refahını elde etmenin hazırlığını yapmak,
- Geleceğin dünyasını ve toplumunu yaratma yarışında yer almak, öncüler arasına girmek ve toplumu geleceğe taşımanın gerçekçi plan ve uygulamalarını yapmak,

Bunların yanında,
Doğal kaynaklarımızı, insan kaynaklarımızı, bilgi kaynaklarımızı, üretilmiş ve üretilecek tüm bilgi ve ürünleri; doğru bir vizyon, strateji ve planlama ile yönetmek,
Üzerinde yaşadığımız tek yurdumuz olan Dünya Gezegeni’ni bizler için ve gelecek nesiller için yaşanılır kılmak olacaktır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, 10. Yıl Marşı’na ilham veren 10 yılda yapılanları hatırlarsak, vizyoner bir liderlikle, önümüzdeki 10-20-30 yıllarda neler yapabileceğimize inanabiliriz.

Şair Adnan Yücel’in şiirinde dediği gibi;
“Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır,
Bir de yarınlar için direnenler ...”
İnançla, umutla ve sevgiyle …

EKLER:
Yazılar
Umut – Bülent Gürsoy – Ağustos 2017
YaTay Zekâ – Bülent Gürsoy – Eylül 2017
İYİ Bir Gelecek Hayali – Bülent Gürsoy – Kasım 2017
Umutsuzların Umudu - Geleceklerini Göremeyen Gençlerin Sesi - İTALYA’nın 5 Yıldız Hareketi – Bülent Gürsoy – Ekim 2018
Umut Bir Yöntem Olamaz – Bülent Gürsoy – Temmuz 2019
Dünya Kötüye Gidiyor (mu???) – Bülent Gürsoy – Mart 2020
İyi & Kötü – Bülent Gürsoy – Mart 2020
Araştırmalar
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanPol), “Türkiye’de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı” Araştırma Raporu – Ocak 2020,
SODEV - Sosyal Demokrasi Vakfı, “Türkiye’nin Gençliği Araştırması” Raporu - Mayıs 2020
Habitat Derneği – “Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması” Raporu 2021
Yeditepe Üniversitesi ve MAK Danışmanlık – “Türkiye Geneli Gençlik Araştırması” Araştırma Raporu - Ağustos 2020







Yorumlar