Gömlek Siyaseti
- Bülent Gürsoy
- 6 Kas 2017
- 2 dakikada okunur
Yaşamda yeri olmayan hiçbir “şey” insanlar arasında konuşulmaz.
Her malın, her maddenin, her kavramın doldurduğu ve değer bulduğu bir yer vardır.
Bu yeri de, insanın ve birlikte olmaktan mutlu olduğu, birliktelikten güç aldığı toplulukların ihtiyaçları belirler.
Bir “şey”in ihtiyaç haline gelmesi ve o ihtiyaca karşılık verebilmesi ise; bireysel, yerel ve/veya evrensel bir çok faktöre bağlıdır.
İnsan topluluklarının gerek dünyevi gerekse uhrevi beklentileri ve talepleriyle bağlılıklar yarattığı öğretilere ve ideolojik “şey”lere siyaset konuşurken genel olarak “gömlek” diyoruz.
Muhafazakarlık gömleği, mezhep gömleği, ateizm-deizm gömlekleri, komünizm-sosyalizm gömlekleri, kapitalizm-liberalizm gömlekleri, milliyetçilik-ülkücülük gömlekleri ve daha neler neler…
Yaşamımızda en az bir tane olmak üzere gömleklerimiz olabiliyor, bazen gömleklerimizi üzerimizde eskitebiliyor, bazen tersyüz edip iyileştirebiliyor, bazen aynısıyla, bazen tamamen değiştirerek yenileştirebiliyoruz.
Her düzeydeki değişimde; güzel olmuş, yakışmamış, seni ifade etmemiş, değişik durmuş gibi tepkilere de hazır olmamız gerekiyor.
Bunlar gayet doğal, gayet insani, gayet samimi, çok zaman da gayet yerinde tepkiler olabiliyor.
Bu tepkilerin oluşmasındaki referans noktası ve zemin “normal şartlar zemini” olduğunda karşılıklı diyaloglarla; uyumlaştırma, törpüleme, vazgeçme ya da tepkilere rağmen aykırılık yapma davranışları, ilk cümlelerimde belirttiğim gibi yine yerini buluyor.
Zemin kaybolduğunda ise, o kadar değer verdiğimiz, yaşamımızın vazgeçilmezi gömleklerimiz, lime lime oluyor. Sanki buharlaşıp uçmuş gibi, hiç olmamışlar gibi yok oluyor, ortadan kayboluyor.
Bu kadar güçlü “gömlek” kavramının yok olma durumunun zihninizde netleşmesi için hemen çok yakınımızdan bir canlandırma yaparak ve bazı sorular sorarak devam edebiliriz.
Suriyeliler, yurtlarında ortaya çıkan kaos öncesi taşıdıkları “gömleklerini”;
Kaos ortamında, zeminin kaybolduğu gerçeklikte;
Yuvaların yıkıldığı, binaların yerle bir edildiği, aile fertlerinin birbirini kaybettiği, başlarına her gün bombaların yağdığı, tecavüzlerin ve ölümlerin çocukların gözleri önünde gerçekleştirildiği bir ortamda,
Birbirlerine sormuşlar mıdır?
Kaybolmuş bir zeminde; duygularından, bağlarından, toprağından koparılan insanların, gömlek konuşmalarının zamanı ve yeri var mıdır?
Evet, biz Suriye değiliz, henüz o kaosa sürüklenmedik, yurdumuzdan yuvalarımızdan, toprağımızdan edilmedik.
Evet, edilmedik ama edileyazdık …
Dağılayazdık, bölüneyazdık, parçalanayazdık.
Üzerimizde uygulanan kaos planı doğrultusunda o kötü günlere gün be gün yaklaşıyoruz.
Yok edilen zeminin yerine kaosa kaynak oluşturacak sözüm ona yeni zemin inşa ediliyor.
100 yıl öncesinin büyük mücadeleleriyle elde edilen çağdaş dünyaya entegre olmuş zeminimiz Tek Adam yönetimine bağlı bir diktatörlüğe dönüştürülüyor.
Fiilen uygulanmaya başlanan bilindik karanlık düzenin yasal zemini oluşturuluyor.
Antidemokratik, kaotik, baskıcı, eli sopalı, sahte dinci bir diktatoryal rejim, alternatifsizlik algısı yaratılarak millete dayatılıyor.
Emperyal sahte dünyanın, insanlarla kobay gibi oynanmasına yarayan tüm yöntemleriyle, yalan-dolanla, inanç duyguları sömürülerek vazgeçilmez ve geri dönülemez imajıyla milleti kullaştırmaya dayalı bir yönetim biçimi yerleştiriliyor.
Artık, normal şartlar ortadan kalkmıştır.
Denge, fren, denetleme mekanizmalarının zemininin yok edildiği, demokrasi ve özgürlüklerin Tek Adam’ın iki dudağı arasına bırakıldığı, yasama, yargı ve yürütmenin tek elde toplandığı, medyanın sindirilerek tekleştirildiği bir noktadayız.
Bu noktada hiç kimsenin “gömlek” konuşma, “gömlek” tartışma, “gömlek” edebiyatı yapma lüksü yoktur.
Evrensel ve çağdaş değerlere uygun; demokratik, özgürlükçü, adalet temelinde laik hukuk devleti zemini yeniden ve en iyisiyle kurulmadan kimsenin gömlek önceliğiyle davranmaya hakkı yoktur.
Acilen yapılacak tek şey, tüm kesimlerin adil temsiliyetinin sağlanacağı parlamenter demokratik sistemi yeniden kurmak ve sağlama almaktır.
Bu yapılmadan; ideoloji, din, ırk, ekonomi, eğitim, sağlık, işsizlik dahil, herhangi bir tartışmanın içine girmek anlamsızdır.
Gömleklerimizi kendimize yakışır şekilde taşıyabileceğimiz bir özgürlükçü-demokratik zemin oluşturulana kadar tek hedefimiz olmalıdır: “Bu sözü verecek ve başaracak başkanın seçimi”.
Düşünce sistemimiz, tamamıyla, süreçteki tüm aşamaları çok iyi planlayarak, sonuç alacak şekilde bu noktaya odaklanmalıdır.
Başarının anahtarı “Stratejik Akıl”dır.







Yorumlar