Her Şeyden Önce
- Bülent Gürsoy
- 19 Kas 2017
- 3 dakikada okunur
Türkiye’nin kaderini belirleyecek olan 2019 Cumhurbaşkanlığı/Başkanlık seçimleri öncesi taraflar stratejilerini belirliyorlar.
Muhalefet kanadı bu işe yavaş yavaş ısınırken, iktidar kanadı yol aldı gidiyor.
Stratejisini ve politikalarını tamamen seçmenin oyunu almaya dönük tespitlerle belirleyen iktidarın, önümüzdeki üç seçim öncesi için, çalışmalarını erkenden yapmış olduğu ve gün gün ortaya koyduğu görülüyor.
AKP’de görülen çözülmeye engel olmak ve sırasıyla üç seçimi de kazanmak için, genel başkanları olan Recep Tayyip Erdoğan, bir çok anket kuruluşuyla günde en az iki anket yaptırarak ve düşünce grupları oluşturarak senaryolar ürettiriyor, simülasyonlar/benzetimler yaptırıyor.
Elde ettiği sonuçlarla yeni hamleler yapıyor, söylemler geliştiriyor, kararlar alıyor.
Yerel seçimler için;
Belediye başkanlarını, zorla ve gizli tehditlerle istifa ettiriyor,
İl başkanlarını ve ilçe başkanlarını görevden alarak örgütünü yeniliyor ve vitrin değiştiriyor,
Yolsuzluklara asla izin vermeyeceğiz, imar rantlarına izin vermeyeceğiz, israfa izin vermeyeceğiz,
gibi söylemlerle aklanmaya çalışıyor,
Kentlerimize ihanet ettik, yüksek binalar diktik diyerek çevreye duyarlılık havası yaratmaya çalışıyor,
Yeni görev alan başkanlara önceki başkanların geniş kesimlerce eleştirilen uygulamalarını iptal ettiriyor.
Genel seçimler için;
Milliyetçi söyleme sarılıyor,
“Yerli ve Milli” kavramını sahiplenerek kalanları, “gayrı milli ve dışa bağımlı terör işbirlikçisi” ilan etmek istiyor,
İttifakların önünü açacak kanun değişiklikleriyle, algı yönetimine zemin olarak, “Milli Kamp” ve “Terör Kampı” ikilemi yaratmaya çalışıyor,
Seçim kanununda yapılacak diğer değişikliklerle, en çok milletvekili çıkarabileceği seçim sistemini düzenlemeye uğraşıyor,
Atatürk'e vurgu yaparak ortak değerlerimize sahip çıkıyoruz mesajı veriyor,
Kadınlara yeniden sarılıyor ve onlara, görünür olmalarını sağlayacak yeni roller biçiyor,
Gençlere iş kurmak için hibe krediler sunuyor,
Esnafa, küçük ve orta ölçekli işadamı ve sanayiciye milyarlarca/katrilyonlarca TL Kredi Garanti Fonu destekli kaynaklar yaratıyor,
Bakanlar Kurulu’nda yeniliğe/değişime gideceğinin işaretlerini veriyor; “aramızdaki yorulmuş yüzleri, FETÖ'ye ve yolsuzluğa bulaşmış olanları temizledik/temizliyoruz, daha temiz bir yüzümüz var, yeni, temiz bir dilimiz var” görüntüsü veriyor, arındık, toplumla ortak sorun alanlarından çekiliyoruz/çekildik demek istiyor.
Kısacası, bu yöntemlerle %50’yi konsolide etmeye çalışıyor,
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için;
Uluslararası alanda Recep Tayyip Erdoğan üzerine oyunlar oynanıyor; ABD, AB, BM, NATO ve benzeri uluslararası kuruluşların, “Haçlı Seferleri” gibi, Müslüman devletin Müslüman devlet başkanına saldırdığı, böylece birlikte son vatanımız olan Türkiye’yi yok etmeye çalıştıkları fikrini oturtmaya çalışıyor,
Mağdur lider pozisyonu yaratıyor,
Tüm dünyanın üzerimize geldiği bir anda, “Milli Dava” kavramıyla, Recep Tayyip Erdoğan’a sahip çıkılması gerektiği vurgusunu ortaya koyuyor,
Karizmatik, çok sevilen, alnı secde gören, dudaklarından dualar eksik olmayan, Müslüman, dünya lideri, büyük adam imajını yaratmaya, yaygınlaştırmaya, korumaya dönük her propaganda, ellerindeki görsel ve yazılı medyadan oluşan büyük propaganda makinesiyle yaşama geçiriliyor.
Bizler,
“Amorf Başkanlık Sistemi”ne karşı olan bizler; demokratik, laik, özgürlükçü, adalet temelli bir hukuk düzenini benimseyen ve kuvvetler ayrımına dayalı “Parlamenter Demokratik Sistem”in taraftarları olarak böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bu tablo karşısında güçlü bir strateji ve politikalar bütünüyle yer almalıyız.
Her şeyden önce,
Yerel seçimlere odaklanmalıyız.
Çünkü,
Yerel yönetimler toplumun kılcal damarlarına işleyecek yerel iktidarlardır.
Yerel seçimleri tekrar AKP’nin kazanması durumunda RTE’nin başkan seçilmesi kaçınılmaz olacaktır.
AKP, HDP, MHP, İYİ Parti ve CHP’nin seçim kazanabilecek partiler olarak yerel seçimlerde yer alması, AKP’nin, hem de daha az oylarla, daha önce kazanamadığı yerleri ve özellikle metropol kentleri kazanma ihtimalini büyük oranda arttıracaktır.
İYİ Parti’nin ve CHP’nin Parlamenter Sistem’e geri dönme iddialarının önündeki en büyük engel, yerel seçimlerde AKP’nin, oy bazında olmasa da kent bazında, tekrar ve daha büyük güçle kazanması olacaktır.
Bunun sorumluluğu da İYİ Parti’ye yüklenecektir.
Dolayısıyla,
Özellikle İYİ Parti’yi bekleyen en büyük tehlike “yerel seçim stratejisi”ni doğru oluşturamamaktır.
İYİ Parti derhal bir “Yerel Seçim Strateji Grubu” oluşturmalı ve Parlamenter Sistem taraftarlarının en çok sayıda kenti kazanabilecekleri yöntem ve modeller üzerinde çalışmalı.
Naçizane fikrimi soracak olursanız eğer,
Örneğin şu ilkelerle başlanabilir ya da tamamen başka ilkelerle farklı bir strateji geliştirilebilir:
- Sonraki seçimlere dönük gerçek bir anket oluşturması anlamında yüksek oy aldığını gösterebilmek için doğal olarak her yerde seçime girmeli,
- Geçmiş seçim sonuçlarına göre, öncelikle CHP’nin hiçbir zaman kazanamadığı yerler tespit edilmeli.
- Buralarda; CHP’nin de oylarını alabilecek, genel kabul gören, anketlerle ve gözlemlerle belirlenecek, güçlü adaylarla seçime girilmeli.
- Bu yöntemle, AKP ve MHP’den alınabilecek kentlere odaklanılarak, iki turlu bir seçim gibi, CHP’nin yerelde boşa giden oylarını alabilecek politikalar geliştirilmeli ve kadrolar öne çıkarılmalı.
- CHP’nin kazanması kesin görünen yerlerde “Belediye Başkanlığı”nda iddialı olunmamalı ama “Belediye Meclisi”nde güçlü yer alacak bir listeyle seçimlere girilmeli.
- Bu konularda, herhangi bir komplekse kapılmadan ve kamuoyu önünde de olmadan, CHP ile, arka kapı diplomasisi yürütülmeli.
- Doğu’da ve Güneydoğu’da, kazanılamayacak olunsa bile, gerekirse, güvenilir şekilde, bizzat Genel Başkan tarafından milletvekilliği sözü verilerek, en çok oyu alabilecek başkan adayları ve belediye meclisi listeleriyle seçimlere girilmeli.
CHP seçmeni her zaman stratejik düşünebilen ve davranabilen bir seçmen kitlesinden oluşur ve bu durum CHP ve seçmenini bozmaz.
Ayrıca, CHP yönetiminde bulunan siyasiler de bu konuda üzerlerine düşeni yapmalı ve aklın-bilimin emrettiği her türlü yöntemle, sıkışma yaşanacak bu noktada, çözümler bulmalılar.
Ne olursa olsun, “bireyselliğe düşülmemeli”, “kişisel veya grupsal egolara teslim olunmamalı”, “elimizden gelen budur” kolaycılığına kaçılmamalı.
Asıl hedef asla unutulmamalı.
Montaigne’in şu sözü her zaman hatırlarda olmalı:
Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder.







Yorumlar