İttifak Karmaşası
- Bülent Gürsoy
- 26 May 2020
- 3 dakikada okunur

Uzun bir girizgâhla anlatılabilecek bir konuya, hiç uzatmadan kestirmeden girmek istiyorum.
Geçmişini ele almadan, başkanlık sistemi referandumuna girmeden, getirdiklerini götürdüklerini anlatmadan, doğrudan önümüzdeki sürece yönelik bir farkındalık yaratmak istiyorum.
Erken ve baskın seçim tartışmalarıyla birlikte yeni bir düşünsel karmaşa yaşanıyor:
Baskın veya erken seçim olur mu?
Olursa ittifaklar nasıl yapılır?
HDP’nin durumu ne olur?
Yeni partiler ne yapar?
Üçüncü bir ittifak grubu oluşur mu?
Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı ortak aday mı olur, ayrı ayrı mı çıkar?
Vs. vs.
Öncelikle şunu fark etmeliyiz: "Bu bir yerel seçim değil".
Yerel seçim ve genel seçimin yapısı ve dinamikleri farklıdır.
Yerel seçim hafızasıyla genel seçimi ve aynı anda yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini değerlendiremeyiz.
Genel seçimde TBMM üyeleri ve Cumhurbaşkanı, ayrı ayrı pusulalarla seçilecek.
Seçim kanununa göre, TBMM üyelikleri için, genel seçimde siyasi partiler arasında ittifaklar kurulabiliyor ve pusulada ittifak adıyla oluşturulan bir çerçeve içinde ayrı ayrı yer alınabiliyor.
Siyasi partiler bu olanaktan neden yararlanıyor veya bir ittifaka neden giriyor?:
"Sadece ve sadece seçim barajını aşamama korkusu yüzünden".
Bu anlamda oluşabilecek ittifaklara bakarsak, normalde; AKP, CHP ve HDP’nin bir ittifaka ihtiyacı görünmüyor.
Geçtiğimiz seçimlerde, özellikle MHP’nin ve yeni kurulmuş olduğu için İYİ Parti’nin baraj kaygıları nedeniyle ittifaklarda yer almaları kaçınılmazdı.
Önümüzdeki seçimlerde, MHP’nin bir miktar kaygısı olmakla birlikte, İYİ Parti’nin baraj kaygısından uzaklaştığı görülüyor.

Dolayısıyla, öncelikle AKP ve MHP’nin, başka hesaplarla, kendilerine göre daha çok AKP’nin ihtiyaç duyduğu ve MHP’nin de bu durumdan yararlandığı bir stratejiyle ittifak yapacaklarını öngörmek mümkün.
Bu ittifaka BBP ve Vatan Partisi’nin de katılması olası.
Bu partileri Cumhur İttifakı ve bileşenleri olarak bir tarafta bırakacak olursak, diğer tarafta; CHP, HDP ve İYİ Parti’nin bir ittifaka ihtiyaç duymayabileceği, öte yandan; SP, DP, DEVA Partisi ve GELECEK Partisi’nin kesinlikle ittifak yapmak zorunda olduğu, net olarak görülüyor.

Bu durumda;
CHP, HDP ve İYİ Parti ayrı ayrı seçimlere girebilecekken;
CHP, İYİ Parti, DP, SP, DEVA Partisi, GELECEK Partisi ittifakı kurulabilir, Millet İttifakı genişletilebilir,
CHP, DEVA Partisi, GELECEK Partisi ittifakı kurulabilir,
İYİ Parti, DP, SP ittifakı kurulabilir,
CHP, HDP ve İYİ Parti ayrı ayrı seçimlere girerken; DP, SP, DEVA Partisi, GELECEK Partisi ittifakı kurulabilir.

Bu seçeneklerin hepsi mümkün.
Bu ittifakların tamamı TBMM’de üye edinmek amaçlıdır.
Muhalefetteki ittifak veya ittifakların içinde HDP’nin olması kesinlikle gerekmez.
HDP tek başına seçime girecektir.

Asıl tartışma, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki davranış biçiminin tanımlanmasındadır:
Muhalif seçmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl davranacaktır ve nasıl birarada yekpare bir güç haline gelecektir?
Sorulması gereken soru budur.
Mevcut yasalara göre ilk turda muhalif parti veya ittifak grupları gerek tek tek gerekse ittifaklar olarak, hattâ geçen seçimde olduğu gibi ittifak içinde yer aldıkları halde ayrı ayrı adaylar çıkarabilirler.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin sinir ucu HDP ve HDP’ye bağımlı veya bağımsız davranabilecek Kürt seçmendir.
Dolayısıyla, özellikle HDP, ilk turda ayrı bir aday çıkaracaktır.
Geriye kalan partiler tek tek aday çıkarabilirler.
CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, GELECEK Partisi ve SP birer aday çıkarabilirler.
Böyle bir durumda ikinci tura CHP adayı veya İYİ Parti adayı kalacaktır.
Buna, stratejik oy kullanabilen seçmen karar verecektir.
İttifaklarla ortak aday gösterilirse, oluşabilecek ittifaka göre, içinde CHP’nin yer alacağı ittifakın ortak adayının ikinci tura kalma konusunda şansı daha fazla olacaktır.
HDP aday çıkardığı sürece ki kesinlikle çıkaracağını yazdım ve çıkarmalıdır diye düşünüyorum, seçim ikinci tura sarkacaktır.
Öyleyse, ilk turda, ikinci tura kalacak adayın, Kürt seçmenin de oyunu alabilecek demokrat yapıda bir aday olması zorunludur.
Bu noktada da en büyük görev Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşmektedir.
CHP, oluşumunu sağlayacağı ittifakla, bir yandan muhalefetin TBMM’deki üye sayısını maksimize ederken bir yandan da ikinci turu alabilecek bir ortak adayın belirlenmesinde çok titiz bir çalışmayla, gerektiğinde bugüne kadar kritik aşamalarda demokrasi uğruna gösterdiği fedakarlığı önümüzdeki seçimde tekrar gösterebilmelidir.
Kurulacak bu ittifak, ortak adayının da önünü açmak için yine ortak bir Kürt politikası geliştirmeyi de daha ilk turda becermelidir.
Kürt seçmenin, AKP ve MHP’nin; despotik-otoriter-baskıcı iktidar anlayışına karşı seçenek olarak görebileceği; demokrat, özgürlükçü, insan haklarını önceleyen bir yaklaşımı, politika ve ilkeler manzumesi haline getirebilmelidir.
Son dönemlerdeki seçmen profili dikkate alındığında, bir takım araştırmalarda da net olarak görüldüğü üzere; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, Laik, Milliyetçi/Ulusalcı kitle ana gövdeyi oluşturur hale gelmiştir.
Yeni Cumhurbaşkanı’nı bu kitlenin belirleyeceğini düşünmekteyim.
Ancak, bu kitlenin adayının, yukarıdaki tanımlara göre Kürt seçmen açısından çelişki ortaya koymasına rağmen, hukuk devleti ve insan hakları temelinde bu çelişkiyi ortadan kaldırabilecek, DEMOKRAT vasfı ağır basan bir profilde olması kaçınılmazdır.
Adayın temel vasfı “DEMOKRAT” kimliği olmalıdır.
Her sınıftan, ırktan, mezhepten, her ideolojik kamptan seçmenin, karşısında kendini eşit hissedeceği; adalete, hukuka, demokrasiye, insan hakları ve özgürlüklere bağlı olacağına inandıracak bir aday, ikinci turda ipi göğüsleyecektir.
Demokrasi güçlerinin, ulusal kuvvetlerin; baskın, erken veya normal zamanlı seçimde ipi başarıyla göğüslemesi dileğimle yazımı, Amerikalı insan hakları savunucusu Malcolm X’in bir sözüyle tamamlamak istiyorum:
“Gelecek, bugünden ona hazırlananlara aittir.”







Yorumlar