Kürdistan Referandumu & Gerçekler ve Oyunlar
- Bülent Gürsoy
- 25 Eyl 2017
- 5 dakikada okunur
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi - IKBY’nin Başkanı Mesud Barzani’nin uluslararası ve içsel sıkışmalarla ortaya attığı “Bağımsızlık Referandumu” süreci siyasi partiler ve medya temsilcilerince günlerdir ele alınıyor.
Konunun bir çok boyutu ve oyun grubu var:
- ABD, Türkiye ikilisi,
- IKBY, Türkiye ikilisi,
- IKBY, IRAK ikilisi,
- IKBY, İsrail ikilisi,
- IKBY, Türkiye, İran üçlüsü,
- IKBY, Türkiye, İran, Irak dörtlüsü,
- IKBY, Türkiye, İran, Irak, Rusya beşlisi,
- IKBY, Türkiye ve Uluslararası oyuncuların (ABD, AB, İsrail, İngiltere, Rusya, Çin) tamamı.
Bu referandum; çok bilinenli olduğu kadar aynı zamanda da çok bilinmeyenli bir denklem üzerine kurulu.
BİLİNENLER
Uluslararası alanda tarihi süreçlerde gerçekleştirilmiş olan anlaşmalar;
- Lozan Anlaşması,
(24 Temmuz 1923’te TBMM temsilcileriyle, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri arasında imzalandı),
- Brüksel Sınır Çizgisi,
(Milletler Cemiyeti tarafından 29 Ekim 1924 tarihinde kararlaştırıldı ve 16 Aralık 1925’te kesinleştirildi),
- Ankara Anlaşması,
(5 Haziran 1926 ‘da Türkiye, Irak ve İngiltere arasında imzalandı),
Bu sözleşmelere göre;
Kuzey Irak'ta bağımsız bir devlet kurulması halinde 1926 Ankara Antlaşması ile Milletler Cemiyeti'nin 29 Ekim 1924 tarihli kararı ortadan kalkmış olacaktır.
Böyle bir durumda “Statüko Ante”ye dönülerek Musul ve Kerkük petrol alanları dahil olmak üzere Kuzey Irak bölgesi yeniden Türk toprağı olacaktır.
Ancak,
Bu anlaşmalardaki haklar, Irak’ın sınırlarının resmen değişmesi durumunda gündeme gelecektir.
Bunun için; bağımsızlık referandumu yetmez, sonrasında, “Bağımsızlık İlanı” ve Irak Kürdistan Bölgesi’nin Kürdistan adıyla (veya herhangi bir adla) bağımsızlığının uluslararası alanda kabul edilerek sınırların değiştiğinin onaylanması gerekmektedir.
Bilinmesi gereken ve yaşamda gerçekler dayattığında ortaya çıkan bir şey daha vardır:
Sözleşmeler, arkalarında güç bulunduğu taktirde geçerlidir. Ekonomiye, teknolojiye ve silaha dayalı gücünüz yoksa sözleşmeler kalıcı değildir ve olamaz. Gücü olanlar o sözleşmeleri yırtar atarlar. Dolayısıyla, güçlü olmak ve/veya güçlü olanlarla devlet çıkarlarına uygun işbirlikleri/ortaklıklar kurmak gerekir.
IKBY’nin iç konuları;
- Mesut Barzani, on seneden beri Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin başkanı. Bu göreve 2005’te parlamento tarafından, 2009’da halk tarafından seçildi. 2013’te ise (halk tarafından seçilmişken) parlamento kararıyla görev süresi iki yıllığına uzatıldı. Bu uzatmanın hemen arkasından yapılan genel seçimlerde 111 sandalyeli Parlamento’da; Gorran Hareketi 24 , KYB 18 milletvekili çıkarabildi. Barzani’nin partisi KDP de 38 sandalye kazandı. Gerisi, diğer partiler arasında paylaşıldı. Barzani'nin görev süresindeki uzatma da 19 Ağustos 2015’te bitti.
- Gorran Hareketi’nden olan Meclis Başkanı, 2015 yılından beri Parlamento’nun bulunduğu Erbil’e giremiyor (Süleymaniye'de kısıtlı), bir nevi göz hapsinde.
- Barzani, zamanı gelip geçtiği halde seçimlerin yapılmasını engelliyor.
- Yasalar, başkanın halk tarafından seçilmesini öngörüyor olmasına rağmen, görev süresi bitmeye yakın, Barzani’nin yönetimindeki seçim komitesi: "Seçim yapacak parasının ve elemanının olmadığı"nı söyleyerek seçimden kaçtı. 2015 yılından bu yana Barzani, Bölgesel Yönetim Parlamentosu’nu çalıştırmıyor.
- Seçim yapacak para yok ama referandum yapacak para bulunuyor.
- Barzani, bu iç sıkışmışlıktan kurtulmak, iktidarını sürdürmek ve gücünü pekiştirmek üzere referandum konusunu gündeme getiriyor.
- Referandumu, kendisinin başında olacağı yeni bir Ortadoğu diktatörlüğünün kurulmasına araç olarak kurguluyor.
- İç süreçlerin detayına baktığımızda ise; IKBY Meclisi’nin Referandum Toplantısı’na Değişim Hareketi GORRAN ve İslami Parti KOMEL’in katılmayarak toplantıyı boykot ettiklerini görüyoruz. Eski Meclis Başkanı da GORRAN'dan olduğu için doğal olarak toplantıya katılmıyor ve yerine yeni Başkanlık Heyeti seçiliyor.
- Bu ortamda yapılan oylamada Meclis iç tüzüğünde belirlenen yeterli sayı toplantıya katılmış oluyor ancak, toplamda 111 olan milletvekili sayısından, oturuma katılan sadece 65 milletvekilinin evet oyu ile söz konusu referandum yasası geçiriliyor.
- Yani, IKBY bölgesindeki halkın siyasi temsilcileri, kendi milli davalarını, kendi parlamentolarının sadece %58'i ile onaylamış oluyor bir başka açıdan baktığımızda ise %42'si reddediyor.
- Bütün bu iç dinamiklere rağmen referandumun gerçekleşmesi durumunda sandıktan %80’e varan oranda evet çıkabilecek olması da şaşırtıcı bir durum olarak görülmüyor.
Ara bir bakışla; Irak Kürdistan Bölgesi temelindeki iç değerlendirmede, Barzani’nin, “kendi tükenmişliğini halka dayalı yeni bir hamle ile güçlendirme planı”nın işlediğini ve İsrail’in de güçlü yardımıyla bu sonuca ulaşmak üzere olduğunu görebiliyoruz.
IKBY ve Türkiye ilişkileri;
- Enerji Bakanı damat Berat Albayrak’ın Çalık Holding CEO’su olduğu dönemde başlayan Barzani ile ikili ilişkiler,
- Barzani’nin, petrol ve taşımacılığına dayalı (Powertrans, Çalık şirketleri vb.) Türk enerji şirketlerindeki gizli ortaklıkları, yayınlanan e-maillerinden anlaşıldığı üzere Powertrans şirketinde Albayrak’a sormadan hiçbir adım atılamadığı bilgisi,
- Kürt bölgesi petrolünün Erbil’den Ceyhan’a taşınarak, oradan da Erdoğan-Albayrak ikilisinin de bilgisi dahilinde büyük oranda İsrail’e taşınıyor olması,
- Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Erdoğan-Albayrak bağlantılı enerji ilişkilerinin şeffaflığının olmaması,
- Barzani’nin Türkiye içerisindeki şirketleri ve ayrıntıları bilinmeyen Erdoğan-Barzani enerji anlaşmaları,
- Hem, Enerji devi Exxon Mobil ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) Kuzey Irak'ta kurduğu Turkish Energy Company'nin (TEC), hem de Barzani’nin Halk Bankası’nda karşılıklı alışverişli hesaplarının bulunması.
Yukarıdakiler ve daha bir çok tespit göstermektedir ki, Türkiye’nin eli; aile ilişkileri ve çıkar hesapları ile zayıflamış, Barzani’nin içsel/dışsal güçleriyle iç içe geçmiş bir “yüzük kardeşliği” tesis edilmiştir.
Kürtlerin eylem tarihçesi;
- İlk Kürt isyanı 1806’da Musul’da gerçekleşmiştir.
- Osmanlı döneminde 13 Kürt isyanı çıkarılmıştır,
- Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’ten itibaren toplam 16 isyan olmak üzere genel toplamda 29 Kürt isyanı yaşanmıştır.
- 29’uncu isyan 1984 yılında PKK tarafından başlatılmıştır.
Kürt isyanları (bölgedeki Kürt varlığını inkâr etmemek kaydıyla) başta İngiltere olmak üzere uluslararası oyuncuların tümünün, bölgedeki emellerinin gerçekleşmesi amacıyla bir şekilde ellerinin içinde olduğu isyanlardır. Görünen o ki, emellere ulaşılana kadar da çeşitli birliktelikler ve adlarla bu isyanlar, kalkışmalar ve hareketler sürecektir.
Uluslararası oyuncuların bölgesel hesapları;
- İsrail’in “Büyük İsrail” rüyasındaki “Orta İsrail” planı,
- İran’ın konumunu koruma ve güçlendirme planı,
- ABD’nin Ortadoğu hakimiyetini sürdürme ve yeni enerji kaynakları konusundaki gelişmelerde netlik ve yeterlilik kazanılana kadar, petrole dayalı klasik enerji bölgelerini kontrolünde tutma planı,
- İngiltere’nin yüzyıllardır sürdürdüğü dünyanın asıl egemeni olma planı,
- AB’nin (Almanya ve Fransa başta olmak üzere), dünyadaki güç dengelerinde yerini yitirmeme planı,
- Rusya’nın Suriye ile elinde tutmaya çalıştığı Ortadoğu gücünü yaygınlaştırarak Akdeniz’e açılma stratejisini güçlendirme planı,
- Çin’in Uluslararası üçüncü kutup (hatta, 3 kutuptan birincisi) olma planı.
Tüm bu planlar birer birer ve hep birlikte işlemekte, ulaşmak istedikleri ortak hedef gerçekleşmektedir. Sözkonusu hedef gerçekleşirken aralarında çıkar kavgaları ve kendilerince hak kayıpları yaşayabilecek olmaları oyunun sona ermesini gerektirmemektedir.
BİLİNMEYENLER
Bilinmeyelere gelince,
Böyle bir büyük oyunda, tarih boyunca farklı nedenlerle önemli olmuş ve yakın tarihte de enerji kaynaklarıyla öne çıkmış çok önemli bir bölgede, taşların yerinden oynaması tüm yapıyı alaşağı edebilecek felaketler yaratabilir.
Bunca oyuncunun ve oyun planının olduğu bir ortamda bir anda kaos düzeninin işlemeye başlamayacağını, referandumun sonrasında olası bağımsızlık ilanının, bir kaos afetini tetiklemeyeceğini kimse iddia edemez.
Oyuncular çok kısa sürede kontrolü elden kaçırarak, bu referandum ve olası bağımsızlık ilanını bir varlık-yokluk oyununa çevirebilirler.
Kişisel güç-kudret taleplerinin zirvede olduğu gelişmelerin yaşandığı dünyamızda hangi meczubun hesapsız-kitapsız hamlelerle dünyayı hangi felaketlere sürükleyeceğini de bilemeyiz.
SONUÇ OLARAK
Yukarıdaki tespit ve değerlendirmeler ışığında tabloyu şu şekilde yorumlayabiliriz:
- Referandum yapılacaktır ve sonucu bağımsızlık talebinin onayı anlamında “evet” olacaktır.
- Referandum karşısında ortaya konulan tepkiler gerçekçi değildir ve bir bakıma teatral (oyuncul) tepkilerdir,
- Referandum sürecinin asıl kazananı kısa vadede Barzani’dir, orta ve uzun vadede de başta İsrail olmak üzere Amerika’dır.
- Referandumun şimdilik kaybedeni başta Türkiye’dir, ikincil olarak da İran’dır. Irak’ı saymıyorum bile, çünkü zaten kaybedendir.
- Bağımsızlık ilanı hemen gerçekleşmeyecek, koşulların oluşması beklenecek, bu süreç yıllar alacaktır.
- Bağımsızlığın ilan günü geldiğinde Türkiye’nin bölünmesi de gündeme gelecek ve toprak talebi ortaya konulacaktır.
- Bunun gerçekleşmesi için Türkiye’nin içi karıştırılacaktır.
- Bu karışıklık İran’a da sıçrayacak ve dünyanın çivisini yerinden çıkarabilecek “bilinmeyen” evresine geçilecektir.
- O günden sonrası gerçekten bu gün ve o günlerde bilinemeyecektir.
TÜRKİYE NE YAPMALI
Türkiye iç iktidar sahiplerinin zaafları ile bugüne kadar yapamadıklarını tartışmaktan öte bir duruma geçmeli.
Yapılması gereken şey referandum sonrasında Kürdistan projesinin bağımsızlık ilanıyla yaşama geçirilme aşamasında iki temel noktadan hareket etmek olmalıdır.
Bu temel noktalar; “uluslararası sözleşmelerden doğan haklarımız” ve “evrensel insan hakları doğrultusunda Birleşmiş Milletler’in ilke ve kararları”dır.
Bu noktalardan hareketle, uluslararası sözleşmelerden doğan haklarımızı/çıkarlarımızı sonuna kadar savunmalı, sonuç alıcı kararları vermeli, yıllarca zaman alacak olan bağımsızlık sürecinde gereken eylemleri gerçekleştirmeliyiz.
Diğer taraftan yapmamız ve yapmamamız gereken başka şeyler de vardır.
Örneğin: Baltaları çıkarıp, halen Musul-Kerkük hayalleri görmemiz, doğru ve gerçekçi değildir. Bu hayali kurmak, seslendirmek ve gündemde tutmak, tıpkı Irak’ta referandum sürecinde Barzani’ye büyük güçler kattığı gibi, iç dinamizmimizde de diktatoryal bir düzen kurulmasına ve bu düzenin kurucusunun güçlenmesine katkı koyacaktır.
Bu hayallerden uzak olmalı, komşumuzun/komşularımızın devlet düzenlerinin; demokratik , laik yapılara kavuşması için stratejiler geliştirmeli, söz konusu alanlarda/bölgelerde, işbirliği yapacak unsurlarla birlikte yeni politikalar üretmeliyiz.
Biz, zengin ve güçlü bir ülke ve o ülkenin gelişmiş, çağdaş, modern insanları olmak istiyorsak; Irak'ın orta ve uzun vadede tükenecek/ihtiyaç kalmayacak olan petrolüne göz koymadan; bilime, teknolojiye, yenilenebilir enerjiye, dolayısıyla kendi aklımıza ve nüfus dinamiklerimize odaklanmalı, bunları geliştirmeliyiz.
Bunu yaparken, maddi manevi tüm kaynaklarımızı; kadın-erkek, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrımı yapmadan insanımıza harcamalı, savaş ve silah ekonomisini güçlendirmek yerine teknolojiye dayalı yeni ekonomiyi güçlendirmeliyiz.
Bu stratejiye uygun bir eğitim modeli geliştirmeliyiz.
İnsanımızdan korkmamalı, medenice yaşanabilecek bir ülke yaratmalı ve onlara bu ülkenin eşit yurttaşları olduklarını hissettirmeliyiz.
Barış, kardeşlik ve insani gelişimi seçmeliyiz.







Yorumlar