top of page

Kürdün Derdi - 4 (Son)

  • Yazarın fotoğrafı: Bülent Gürsoy
    Bülent Gürsoy
  • 26 Oca 2021
  • 9 dakikada okunur


Bu konuda daha önce üç yazı yazdım. Bu, dördüncüsü ve son yazım.



Anımsamak isterseniz,


Kürdün Derdi -1 başlıklı yazıma ‘bu bağlantı’dan,


Kürdün Derdi -2 başlıklı yazıma ‘bu bağlantı’dan,


Kürdün Derdi -3 başlıklı yazıma ‘bu bağlantı’dan göz atabilirsiniz.


ree

Bu konuda yazdığım ilk üç yazıda;


Kürt kökenli yurttaşlarımızın (ve sınırlarımızın ötesinde kalan Kürtlerin); etnik, sosyoekonomik, dinsel, mezhepsel, siyasal ve kültürel yapıları ile kullandıkları diller ve demografi açısından homojen olmadıklarını,


Osmanlı döneminde bulundukları bölgelerde, 1514’lerden başlayarak, Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar 15 isyan gerçekleştirdiklerini,


1937 Dersim Operasyonu’na kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları dahilinde 23 isyana daha kalkıştıklarını,


1937 ile 1978 arasında meşru ve gayrimeşru siyasal örgütlenmelerle bir çok ayrılıkçı eylemde bulunduklarını,


1978’de Öcalan tarafından, terör örgütü PKK’nın kurulmasıyla birlikte binlerce silahlı eylem gerçekleştirdiklerini,


Sorunun büyümesi ve sınırlar içerisinde yaygınlaşması ile birlikte çözüm üzerine devlet kurumları ve siyasi partilerce raporlar düzenlendiğini,


Bu dönemle birlikte, Kürt sorununun siyasi temsilciliğini yapanlarca konunun TBMM’ye taşındığını,


Parlamento süreciyle birlikte yaşanan siyasal çekişmeleri,


2002’de AKP’nin iktidar olmasından sonra, uluslararası güçlerin de el atmasıyla, 2004’ten itibaren, Devlet-İktidar-İmralı-Kandil ve uluslararası arabulucular ile sorunun masaya yatırılarak çözüm üzerinde çeşitli uzlaşılar sağlanmaya çalışıldığını,


Kültürel haklar konusunda bir çok düzenleme yapılmış olduğu halde, Devlet-İktidar-İmralı-Kandil arasında yaşanan gerilimler ve olayların sonucunda da neredeyse en başa dönüldüğünü, tarihsel süreçte, temel olayları anlatarak, kategorik olarak ortaya koymaya çalıştım.


ree

Bu yazımda;


Kürt kimliğini silahlı olarak temsil ettiğini iddia eden (terörist) örgütlenmeler ve siyasal temsil gücünü ellerinde bulunduran partiler ile söz konusu partilerin siyasetçilerinin taleplerinin ne olduğunu,


Bunun yanında da Kürt kökenli yurttaşlarımızın ne istediği ya da nelere razı olabileceği veya ne tür haklarla tatmin olabileceğini,


Siyasetçilerin ve silahlı (terörist) örgütlerin istekleriyle yurttaşlarımızın isteklerinin aynı olup olmadığını irdelemeye çalışarak,


Kürt seçmenin özellikle kentli ve genç kesiminin, araştırmalar yoluyla ortaya konulan bakış açılarını gözden geçirerek,


Bu kapsamda; demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir yeni sistem ve bu yeni sistemin sağlayacağı ortamda, ‘birlikte ve huzur içinde yaşayıp yaşayamayacağımız’ sorusunun yanıtını bulmaya çalışacağım, ayrıca bunun için gereken tavır ve söylemlerin neler olabileceği konusunda öneriler yapacağım.


ree

Silahlı Terörist Yapılar

Silahlı (Terörist) Yapılar'ın Temel Talepleri


Silahlı (terörist) yapıların temel beklentileri, aslında başından beri, Türkiye’nin doğusunu ve güneydoğusunu içine alan bağımsız bir Kürt Devleti kurmak, bunu; Irak’ın kuzeyi, İran’ın doğusu ve Suriye’nin kuzeyinde kurulacak diğer bağımsız Kürt devletleriyle birleştirerek büyük Kürt devletini oluşturmak.


Bu yol haritasını, uzun vadede ana stratejik plan olarak her zaman arka planda elde tutmakla birlikte, geçici taleplerle Türkiye’de sırasıyla; “federasyon, özerklik ve demokratik özerklik” gibi ara çözümlerle ilerleme sağlamak.



Kürt etnisitesinin savunuculuğunu yaptıklarını iddia eden silahlı örgütler (terör örgütleri) güncel eylem planlarındaki taleplerini de şu tanımlamalarla ortaya koyuyorlar:


Kürt Sorunu bir Misakı Milli ve Ortadoğu bölgesi sorunudur,


Misakı Milli’ci çözüm, demokratik çözüm ve barışı gerektirir,


Kürtler bir irade olarak kabul edilsin,


Kürtlere; dil, kültür, kendini yönetme hakkı tanınsın,


Cumhuriyet, vatan ve millet yeniden tanımlansın,


Ulusal ve yerel güvenlik kurumları yeniden tanımlansın ve oluşturulsun,


Vatandaşlık tanımı yeniden yapılsın.



Sonuç itibarıyla silahlı (terörist) Yapılar,


Bu taleplerle kısaca, ‘Kürt sorunu Türkiye sınırları içerisinde çözülebilecek bir sorun değildir’ demek isterken, Ortadoğu’da, şimdilik Türkiye tarafında;


Anayasada Türk devleti söyleminden vazgeçilerek,


Kürt ve Türk adı kurucular olarak anayasaya işlenerek,


Ulusal silahlı güçler dışında bölgesel yasal silahlı güçler oluşturarak,


Kürtçe resmi dil ve eğitim ile kültürel ve aynı zamanda sosyoekonomik bölgesel alan yaratılarak,


“Demokratik ve özerk” olarak tanımlanan yapılarla,


Kürt devletinin altyapısını oluşturmak amacıyla hareket ediyorlar.


ree

Kürt Siyasi Yapıları

Kürt etnisitesi temelli, siyasal hareketler ise taleplerini şu tanımlamalarla ortaya koyuyorlar:



Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığının anayasal olarak tanınması,


Türkler ve Kürtler’in, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmesi,


Kürtçe’nin, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi ve eğitim dili olması,


Anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türkçülük esaslı söylemin terk edilmesi,


Genel olarak baktığımızda aslında silahlı savunucular (terör örgütü yöneticileri) ile siyasal savunucuların talepleri aynı, ancak anlaşılan o ki siyasiler yasal sistem içerisinde, sadece söyleyebilecekleri kadarını söylüyorlar.


ree

Kürt Kökenli Yurttaşlar

Kürt kökenli yurttaşlarımızın içinde bulunduğu durum ve talepleri ise bu konuda 'yeni ancak önemli birtakım araştırmalar' ışığında bize ipuçları veriyor:



Konuyla ilgili olarak Rawest Araştırma’nın çalışmalarından örnekler sunmak istiyorum:



Kürt gençliği üzerine pek çok araştırma yürüten Rawest Araştırma Direktörü Reha Ruhavioğlu’na göre;



Kendini Kürt olarak tanımlayan gençlerin oluşturduğu Z kuşağı, homojen bir grup değil.


2023 seçimlerinde sandığa gitmesi beklenen 7 milyonluk Z kuşağı seçmeni için, 'tıpkı herhangi bir Türk genci gibi' ortak dert: “ekonomi meselesi”.


Gençlerin diğer önemli gündem maddeleri “ana dil” ama kuşaklar değiştikçe ana dilin kullanım oranlarının düştüğü görülüyor.


Batı illerinde yaşayan gençlerin en az beşte biri Kürtçe'yi pek bilmezken, Kürtçe bilmeyenlerin bir kısmı, anadillerinin ebeveynleri tarafından kendilerine öğretilmediğini söylüyor.


Gençlerin önemli bir kısmı da anadillerini zamanla unuttuklarını ifade ediyorlar.


“3-13 yaş arası çocuğu olan 1.500 ebeveyne 'kendi anne babalarıyla hangi dili ne sıklıkla kullandıkları' sorulduğunda: “Sadece Kürtçe diyenler” yaklaşık % 48 oranında.


'Çocuklarının kendileriyle hangi dili ne sıklıkla kullandığı'na dair soruya: “Sadece Kürtçe diyenler” ise %13 oranında.


Baskılar nedeniyle Kürtçe konuşmaktan çekinen bir kısım var, bir kısım da Türkçe konuşarak modern olduğunu düşünüyor.


Veriler ışığında anlaşılıyor ki bir kuşak değiştiğinde tam üçte birlik bir azalma söz konusu oluyor.


Kürt etnisitesinin siyasal kadrolarında, bir sonra gelecek kuşağın daha radikal bir kuşak olacağı beklentisi varken, buna karşılık bugünkü Kürt genç nüfusu böyle görünmüyor.


Ruhavioğlu, Selahattin Demirtaş üzerinden sivil siyaset alanının genişlemiş olmasını, 'radikalleşmeden uzaklaşmayı açıklayan faktörlerden bir tanesi' olarak ifade ediyor.



Yine, Ruhavioğlu'na göre;


Gençlerin Kültürel kimlikleri yükselişte.


Gençler, önceki kuşağa göre daha uzlaşmacı bir tavır sergiliyor ve daha Türkiyeli bir pozisyon ortaya koyuyorlar, kariyer ve gelecek planı yapıyorlar.


AKP’nin gençler arasında genelde Kürtler içinde en yakın birinci ya da ikinci parti olduğu düşünülürken bugün Kürt gençleri arasında MHP ve AKP, “en uzak partiler” olarak anılıyorlar.


Önceki kuşaklara göre AKP ile CHP gençlerin tercih sıralamasında “yer değiştirmiş” görünüyor.


Muhafazakar bile olsa Kürt gençleri ya HDP’yi tercih ediyor ya da AKP dışındaki seçeneklere bakıyorlar.

ree

Araştırmalardan Örnekler

Ruhavioğlu’nun çalışmalarından, gençlerle yapılan söyleşilerden birkaç örneği de paylaşalım;



18 yaşında, Diyarbakır’dan bir genç:


Gelecek, olumlu ya da olumsuz, Z kuşağı ile kesinlikle değişecek. Benim kuşağım; okumak, bilgi almak, mutlu olmak, cebinde para görmek istiyor ama şimdiden çok ciddi gelecek kaygıları var. Çünkü günümüzde diplomanın hiçbir kıymeti yok. Herkes okullu ama herkes işsiz.


PKK ile HDP’nin bir tutulmasını doğru bulmuyorum. Benim açımdan ya da etrafımdakiler için PKK’nın pek bir önemi yok. Benim yaş grubum biraz asimile olmuş durumda. Diyarbakır’da ana dilini bilmeyenler var. Herkes milliyetçi ama Türk milliyetçisi. Bunun sebebi Türklerin sürekli Kürtleri aşağılaması ve Kürtlerin buna karşılık Türklere benzemeye çalışması.


Ailemde Kürtçe konuşuluyor ama zamanla azaldı. Yaşını almış insanlar dahi Kürtçe konuşmuyor. Dolayısıyla anadilimizi korumak için eğitim şart. Dilini kaybeden özünü kaybeder. Şimdiki Z kuşağı da özünü kaybeden kuşak. Baskılar nedeniyle Kürtçe konuşmaktan çekinen bir kısım var, bir kısım da Türkçe konuşarak modern olduğunu düşünüyor.


Beş sene önce federasyon konusu çok gündemdeydi ama şu an pek öyle bir durum yok. Artık Türkler de Kürtlere daha iyi bakıyor. Özerklik gibi bir şeyin önemi kalmadı. Her alanda Türkleri takip etmemiz isteniyor, zaten ediyoruz. Ülkemizin en büyük problemi ise eğitim ve adalet sistemi.



18 Yaşında, Batman’dan bir genç:


Türkiye’nin ekonomik durumu oldukça problemli. İşsizlik çok arttı. Kendi ülkemizde nerdeyse mülteci konumuna geldik. Mültecilere yardım ediyor devlet ama kendi halkına yardım etmiyor. Para biriktirip kendi yerimi açmak dışında bir hayalim yok.



17 Yaşında, İstanbul’dan bir genç:


İktidarın karşısında kim güçlüyse değişim için oy verebilirim. HDP’nin PKK ile olan yakınlığı beni çok rahatsız ediyor. Ülkemizin en büyük sorunu yaşam kalitesi. Yaşam şartları daha başka olsa hiçbir sorun kalmaz.



17 Yaşında, İstanbul’dan bir genç:


Ailede genel olarak Kürtçe konuşulur ama ben Türkçe’yi tercih ediyorum. Kürtçe’yi anlıyorum ama çok konuşamıyorum. Anadilde eğitime bence gerek yok. Kürtçe çok kullanılan bir dil değil aslına bakarsanız. Öğrencilerin durumu kötü, geçinemiyorlar. Okusam da işsiz kalabilirim. Daha önce yurt dışına gitmekle ilgili hayaller kuruyordum ama artık istemiyorum. Yurt dışında ırkçılık artıyor.



23 Yaşında, İstanbul’dan bir genç:


Türkiye tarihinde politikanın bu kadar sert, insanların bu kadar baskı altında olduğu başka bir dönem yok herhalde. Büyük bir değişiklik çıkmaz bizden. Dünyayı daha fazla takip ediyoruz, iletişimimiz daha yüksek, sosyal medyadan çok hızlı örgütlenebiliyoruz. Bu sebeplerden benim kuşağımın bilinç düzeyi daha yüksek olabilir.


Sokağa çıkıp eylem yapamayan herkes sosyal medyada. İktidarın kontrol edemediği bir alan. Bu onları rahatsız ediyor. Ben bir HDP seçmeniyim. Politikalarını beğeniyorum ama körü körüne inanmam, eleştiririm de…


Kürtçe konuşamıyorum. Bunun eksikliğini çok hissediyorum aslında. Bir yandan da İstanbul’da doğdum ve hala burada yaşıyorum. Anadilimiz Kürtçe olmasına rağmen günlük hayata etki etmeyen bir dil.


Kürt Özgürlük Hareketi’nin tamamen karşısında değilim. Bu hareket sonucu pek çok kazanım elde edildi. Bunu yok sayamam ama elime silah verseler dağa çıkar mıyım? bilmiyorum ama İstanbullu olduğum için böyle değerlendiriyor olabilirim. Bölgede olsaydım belki farklı düşünürdüm.


Benim kuşağımın en büyük problemi gelecek kaygısı. Siyasi olarak her an her şeyin değiştiği ve değişeceği bir ortamda geleceğe dair plan yapmak çok zor. Türkiye’nin en büyük sorunu, kronikleşmiş yolsuzluk. Yolsuzluğu da sadece ekonomik olarak söylemiyorum. Ahlaki, siyasi yolsuzluk da buna dahil.


En büyük hayalim şu an için staja başlayıp sonrasında düzgün bir iş bulmak.



19 Yaşında, İstanbul’dan bir genç:


Önümüzde derinleşen siyasal ve ekonomik bir kriz var. AKP gidiyor ama ekonomik kriz derinleştikçe otoriterleşme eğiliminde olan bir parti. Bunun karşısında bir araya gelecek miyiz, gelmeyecek miyiz? Asıl soru bu… Bu süreçte bir rolümüz de olabilir ya da kenardan izleyebiliriz de…


Ailemde Kürtçe aktif olarak kullanılan bir dil değil. Bence kesinlikle Kürtçe okullarda okutulmalı çünkü dil dediğimiz şey bir toplumu oluşturan unsurlardan biri. Bir dilin unutulması toplumun unutulması demek. Şu anda Türkçenin yeterli olduğunu düşünüyorum.


Türkçe bence çok güzel bir dil, başka bir ülkeden de olsam Türkçeye hayran kalırdım.


Bu ülkede Türk kadar Kürt de var. Dolayısıyla Kürtlerin özerklik talebinin olması normal. Gerekliyse o da yapılmalı. Böyle bir ihtiyaç Doğu’da olabilir. Benim gibi başka şehirlerde yaşayanların gündeminde değil bu konu.


Hayatımda gelecek kaygısı çok ağır basıyor. Ben okumadım. Bir meslek öğrenmem ve ailemi geçindirmem gerekiyor. Bunun zorluğunu yaşıyorum.



19 Yaşında, İstanbul’dan bir genç:


Kapasitesi olmayan kişiler tarafından yönetiliyoruz. Bu da benim siyasetten soğumama neden oluyor. Dinin siyasete alet edilmesinden rahatsız oluyorum. Dinin kullanılması ülkenin sonu gibi bir şey. Ailem son oyunu CHP’ye verdi. Daha önce HDP’ye veriyorlardı.


ree

Rawest Araştırma’nın “Türkiye'de genç Kürt olmak” başlıklı araştırmasına göre;


Göçmenlik ile ayrımcılık iç içe. Batıda doğmuş ya da göç etmiş Kürt ailelerinin çocukları Türkiyelileştiler. Önemli bir bölümü yaşadıkları ayrımcılığa rağmen Türkiyeli olmayı sürdürüyorlar.


Türkiye’de yaklaşık her iki gençten biri çalışırken, bu durum Kürt gençleri arasında üçte bir. Cinsiyet dağılımına bakıldığında kadınlar bir tık daha dezavantajlı durumdalar.


Araştırmaya göre Kürt gençler, kendilerini daha çok; Müslüman, Kürt ve özgürlükçü olarak tanımlıyor. AKP’li her 5 gençten 4’ü Müslüman kimliğini vurgularken, HDP’li gençlerde bu durum üçte bir oranında. Yine Kürt kimliği HDP’li gençlerde üçte iki oranındayken, AKP’li gençlerde bu durum üçte bir olarak karşımıza çıkıyor.


Kürt gençler, Türkiye ölçeğinde AKP’nin İslami bir temsil içinde olduğunu düşünüyorlar ve AKP karşıtlıkları onları dinden uzaklaştıran bir faktöre dönüşüyor.


Araştırmaya göre, gençlerin İslami kanaat önderi olarak gördükleri isimler arasında Said-i Nursi ilk sırada geliyor. Nursi’yi; Ali Şeriati, Malcolm X, Mustafa İslamoğlu, İhsan Eliaçık, Caner Taslaman gibi isimler takip ediyorlar.



Yazının bu bölümünü anlamlı bir temel fıkrası ile tamamlamak istiyorum:



Amerika`da siyah-beyaz ayrımının en şiddetli olduğu yıllarda, Temel otobüs şoförlüğü yapıyordu.


Bir gün bir durağa yanaşıp kapıyı açtığında, “yok, beyazlar öne oturacak, yok siyahlar öne oturacak” diye tartışma çıktı.


Bu duruma daha fazla dayanamayan Temel, otobüsün kapısına gelerek:


“Arkadaşlar bırakın bu siyah-beyaz tartışmasını, bundan sonra siyah-beyaz yok, hepiniz yeşilsiniz anladınız mı, hepiniz yeşil” dedi.


Tartışanlar bu tanımlamayı makul bularak tartışmayı kestikten sonra Temel devam etti:


“Şimdi otobüse binin bakayım, açık yeşiller öne otursun, koyu yeşiller arkaya.”


ree

Sona Gelirken

“Kürdün Derdi” diye başladım çünkü; sorun, mesele gibi sözcükler konuyu teknik hale getiriyor ve bir siyasi mühendislik çalışması gerektiriyor.


Oysa ben, ortada insani bir dert olduğunu düşünüyorum ve bu derdin, hep birlikte, kafaların arkasında ve karanlık odalarda yapılacak hesaplardan uzak bir şekilde, dayanışmayla giderilmesi gerektiğine inanıyorum.


Bu bağlamda, olayı tüm boyutlarıyla ele alarak; uluslararası ve ulusal aktörlerin, silahlı veya siyasal temsilcilerle ortaya koydukları talepler ve dayatmalardan uzak, doğrudan; insanı, insani değerleri ve insan haklarını temel alarak olması gerektiğini düşündüğüm temel yaklaşımlarımı aşağıda sizlerle paylaşıyorum.


ree

Temel yaklaşımlarım

- Bu dert, “dış dünyanın dayattığı yapay sorunlar” klişesiyle yaklaşılarak çözülemez.


Ailemizin içindeki herhangi bir sorunu nasıl, “dış kaynaklıdır” diyerek, aile fertlerini dışlamakla ve aileyi dağıtmakla çözemezsek, Kürt kökenli yurttaşlarımızın dertlerini de aileyi dağıtarak ve yuvayı yıkarak çözemeyiz.


- İnsana dair sorunlar, insana dair gelişen evrensel değerler ışığında ve ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.


- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi TBMM tarafından 6 Nisan 1949’da kabul edilmiştir.


- Beyanname, o günden bugüne, Türkiye Cumhuriyeti yönetici iradesinin ve Türk Ulusu’nun yaşam kurallarının temel yasal zeminlerinden biridir.

- Evrensel değerler, tümüyle ve “ama”sız benimsenmelidir.


- Aşmamız gereken korku: “Bölünme Korkusu”dur.


- Binlerce yıllık insanlık birikimi göstermiştir ki İnsanların da devletlerin de “korktukları başlarına gelir”.


- Herkesin, vatanın tüm değerleri ve güzelliklerinden pay alması, hakça kazanımlar elde ettiğine inanması sağlanmalıdır.


- Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlık kimliği, kanun önünde eşitlik sağlamaktadır ve bu konuda hiçbir şüpheye yer yoktur.


Ancak, tıpkı meteorolojide “Hava Sıcaklığı” ve “Hissedilen Hava Sıcaklığı” kavramlarında olduğu gibi: “Eşitlik” ve “Hissedilen Eşitlik” aynılaştırılmalıdır.


- Vatan, herkes için mutluluk yaratan yurttur.


- Zenginliği adil paylaşabilmek insanların işidir ve bu paylaşım, yönetici iradenin becerisi ile sağlanabilir.


- Zengin ülkemizin tüm kaynakları; bölgesel olarak da toplumsal olarak da bireysel olarak da ekonomik sistemlerin işleyişi kapsamında adaletli bir şekilde dağıtılabilmelidir.


- Refahın adaletle dağıtılmasında; ırk, mezhep, siyaset tercihi olmaz, olmamalıdır.


- Irkçılık yapan insanlar bile bilirler ki kurumsal dil (devlet dili) olmadan; devlet ve vatan olmaz.


- Evrensel insan hakları temelinde her farklı ırkın, kendi dilini öğrenmesinde ve geliştirmesinde hiç bir sorun yoktur, olmamalıdır ve hatta ortak dilin doğru öğrenilmesinde de ana dilin iyi bilinmesinin kavramsal yararları çok büyüktür.


Bulgaristan’da, Romanya’da, Yunanistan’da, Çin’in Sincan bölgesinde ve hatta Avrupa’nın gelişmiş ülkelerindeki temel baskılar: “Türkçe konuşmak, Türkçe öğrenmek, çocuklarına Türk ve Müslüman ismi koymak” konusunda olmuştur.


Farklı ırklara yapılan bu tür baskılara dünyanın her yerinde şiddetle karşı olduğumuz gibi, kendi vatanımızda da karşı olabilecek cesaret gösterilmelidir.


- Kürt kökenli yurttaşlarımızın kültürel değerleri olan; anadil kullanma, şarkılar, türküler söyleme, edebi eserler üretme, törenler, geleneksel gösteriler sergileme vb. yaşam etkinlikleri; zaman zaman yasaklandı, horlandı, karşıtlıklarla, kışkırtmalarla, üzücü olaylara sebep olundu.


Bu anlamda, Kürt kökenli yurttaşlarımızın kültürel değerlerinin, vatanımızın ve ulusumuzun ortak değerleri olarak samimiyetle kabul edileceği ve benimseneceğinin kalın çizgilerle vurgulanması gerekmektedir.


- Adalete dayalı, demokratik hukuk devleti, tüm sorunların çözüm merkezidir.


ree

Son Söz

Kürdün Derdi’nin temel unsurları bunlardır. Gerisi dolgu sözleridir.


Son noktada kesin bir dille vurguluyorum ki bu unsurların tamamını, üniter nitelikli ulus devletin, kalıcı ve sağlıklı işleyen bir yapıda varlığını sürdürmesi açısından ele almış bulunmaktayım.


Bu konuda bir literatür oluşturmayı amaçlayarak, dört bölüm halinde sizlerle paylaştığım yazılarıma burada nokta koyuyorum.



"Hepimiz yeşiliz" dedikten sonra yeni bir cümle kurmamak dileğiyle…



Yararlanılan Kaynaklar:









Yorumlar


bottom of page