top of page

Neler Oluyor Bize Yine Neler Oluyor

  • Yazarın fotoğrafı: Bülent Gürsoy
    Bülent Gürsoy
  • 14 May 2020
  • 6 dakikada okunur

ree
İYİ Parti - HDP Polemiği

Üç hafta kadar önce, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in bir sözüyle gündeme gelen tartışma, AKP’nin başta ekonomi olmak üzere yaşadığı sorunların üzerini örtmek amacıyla üstüne atladığı; darbe, diyanet, barolar, odalar, baskın seçim ve tekrar tekrar ısıtılan İş Bankası gündemleri içerisinde önemli bir yer tuttu ve anlaşılan o ki yer işgal etmeye de devam edecek.


Tartışma, Akşener’in, 23 Nisan akşamı, Haber Global TV'de "Jülide Ateş ile 40 Soru" programında, “Biz HDP’yi, PKK’nın yanıbaşında, onun uzantısı olarak konumlandırıyoruz” demesiyle başladı.


Bunun üzerine, bir anlamda cevaben, HDP’li Sırrı Süreyya Önder, 8 Mayıs günü, gazeteci Ruşen Çakır ile birlikte olduğu bir programda: “Dün bize aracı gönderen, işte şurada kiminle çalışalım, nasıl çalışalım, şunu nasıl yapalım?” diye fikrimizi merak eden bir siyasal parti, bugün bize koordinat biçemez. İYİ Parti’yi kastediyorum” dedi.


Ardından, Yavuz Oğhan’ın BideBunu İzle programında Sırrı Süreyya Önder’e cevap veren Akşener, Önder'in söylediklerini ispatlamak zorunda olduğunu belirterek, "HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum sözümden rahatsız olduysa, çıksın açık açık biz PKK’nın yanında değiliz desin, niye bu kadar dolambaçlı konuşuyor” dedi.


İYİ Parti sözcülerinin tamamı da Sırrı Süreyya Önder’in açıklamasını kesin bir dille yalanladılar.


ree
İktidar Oyunları

İktidar çevrelerinin, uzun süredir sürdürmeye çalıştıkları, özellikle 2019 yerel seçimlerinde kurulan CHP - İYİ Parti İşbirliği’nin (2018 seçimlerinden kalma Millet İttifakı adıyla), HDP ile gizli bir ittifak yaptığı savı üzerinden yıpratılması girişimleri, yukarıdaki gündemle yeniden ateşlendi.


Bu hamlelerle yapılmak istenenin, Millet İttifakı bileşenlerini HDP üzerinden PKK ile ilişkilendirerek, ittifakın dağılmasını, en azından gevşemesini sağlamaya çalışmak olduğu aşikar.


ree
HDP Açıklamaları

Öyle ki 2019 yerel seçimlerindeki tavırlarının gerekçesini çok net olarak açıklayan bir HDP yönetimi var.


HDP’nin daha önceki başkanlarının yanında şu anki başkanı Mithat Sancar’ın bu konudaki açıklamaları çok şeffaf.


“HDP, Millet İttifakı'nın parçası mı? Yoksa dışarıdan destekçisi mi?” şeklindeki soruya diyor ki Sancar:


“Hiçbiri değiliz. Millet ittifakının parçası değiliz, dışarıdan destekçisi değiliz. Biz bağımsız bir politika izleyen bağımsız bir siyasi partiyiz.”


“Bizim yerel seçimlerde yaptığımız şey açıktı, bunu defalarca söyledik. Biz kendimiz bir politika belirledik. Türkiye'de bu gidişatı durduracak bir yol saptadık, o da; batıda, büyükşehirlerde, bizim seçim kazanma ihtimalimizin olmadığı yerlerde aday çıkarmamaydı. Böylece muhalefete, daha genel olarak da demokrasi güçlerine alan açtık. Bu bizim politikamızın bir parçasıydı. Bu politikayı belirlerken de uygularken de herhangi bir parti ile pazarlık yapmadık, herhangi bir parti ile perde arkası görüşmeler yapmadık. Buna İYİ Parti de dahildir.”


“Tekrar altını çiziyorum, tekrar, 'lütfen burayı koparıp yayınlamasınlar' diye bizim İYİ Parti ile şimdi iddia edildiği gibi seçim döneminde; pazarlık, aday konuşması ve benzeri bir görüşmemiz yok.”


ree
AKP – PKK - HDP İlişkileri

HDP’nin yerel seçimler döneminde İYİ Parti adaylarının olduğu her yerel birimde aday çıkarmış olmasına ve kesinlikle herhangi bir desteğinin olmamasına rağmen, Kürt seçmenin büyükşehirlerde CHP adaylarına yönelmesi üzerinden ve 'HDP eşittir PKK' teziyle bunu güçlendirerek, terör örgütüyle bir “gizli ittifak” suçlaması getiren iktidar, halen devam eden iktidar döneminde, PKK terör örgütü ve HDP ile, kayıtlara geçmiş ve devlet arşivlerine işlenmiş, çok net bilinen ilişkiler kurmuştur.


O ilişkiler sürecini bir gözden geçirecek olursak:

ree
Brüksel, Cenevre, Oslo Süreçleri

AKP İktidarı kadroları tarafından, PKK yöneticileri (temsilcileri) ile 1 Kasım 2007’de Brüksel görüşmesi, 3 Temmuz 2008’de Cenevre görüşmesi ve 3 Eylül 2008 ile 5 Temmuz 2011 tarihleri arasında Oslo’da 11 (onbir) kez heyetler arası görüşmeler yapıldı.


Söz konusu dönemlerde bir çok ara görüşme de yer aldı.


Bu görüşmelerde iktidarın temsilcileriyle, PKK ve uzantısı siyasal partilerinin temsilcileri arasında, “Çözüm Süreci” adı altında büyük pazarlıklar yürütüldü.


Kapalı kapılar ardında yürütülen bu pazarlıklarda konuşulanlar çok sonra dışarıya sızdı.

Görüşmeler içerisinde alınan kararlardan en görünür olanı 13 Ekim 2009’da Belçika’nın başkenti Brüksel’de yapılan görüşmede kararlaştırılan “Barış Grupları” kararıydı.


İktidar ve PKK temsilcilerinin anlaşması sonucu, terör örgütü lideri Öcalan’ın onayıyla oluşturulan sözüm ona “Barış Grupları”, 19 Ekim 2009’da; PKK bayrakları, APO posterleri, gerilla kıyafetleriyle Habur’dan Türkiye’ye giriş yaptı.


Kandil'den gelen 8 kişilik grup ile Mahmur'dan gelen grup toplamda 34 kişi olarak Musul Erbil arasında buluştu. Mahmur ve Kandil' den gelen gruplar Habur sınır kapısının karşısında bulunan Halil İbrahim sınır kapısına ulaştı ve oradan giriş yaparak önceden hazırlanmış kalabalık bir kitlenin gösterisiyle, davul zurna eşliğinde, orada kurulan seyyar (çadır) mahkemelerde sözüm ona sorgulanarak verilen kararlarla kabul edildiler.


21 Ekim 2009 tarihinde partisinin grup toplantısında konuşan o zamanın Başbakanı Erdoğan: ‘Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor. 34 kişi sınırı geçti ve yasalarımız çerçevesinde bırakıldı. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak görüyorum.” dedi.


24 Ekim 2009’da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Kadir Özbek, PKK’lıların sorgusu için Habur sınır kapısında kurulan özel mahkemeyi ve etik bulmadıkları yargı sürecini dikkatle izlediklerini açıkladı. HSYK adına yapılan açıklamada ise, özetle:


“CMK hükümleri tüm şüpheli ve sanıklar hakkında aynı biçimde uygulanmalıdır. Anayasamızın, mahkemelerin bağımsızlığı hakimlik ve savcılık teminatıyla ilgili hükümleri de bu yaklaşımı zorunlu kılmaktadır.”dedi.


Sonraki yıllarda ne oldu:

ree
Habur Süreci

Habur skandalına imza atan hakim Asabil Yırtıcı Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) üyesi çıktı.


Habur'da teröristlerin gelişi sırasında, Diyarbakır Başsavcılığı görevini yürüten Durdu Kavak Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) üyesi çıktı.


Durdu Kavak, mahkeme ifadelerinde; “Hükümet, savcıların sınır kapısına giderek teröristlerin ifadelerinin orada kurulacak bir mekanda alınmasını ve serbest bırakılmalarını talep etti” dedi.


Oslo toplantılarının arasında 27 Şubat 2010 tarihinde Brüksel’de özel bir toplantı daha yapıldı.


Türk heyeti, Brüksel’e gelmeden önce İmralı Adası’na giderek Abdullah Öcalan’la görüşmüş ve Öcalan’ın PKK’ye yazdığı bir mektubu yanında getirmişti.


27 Şubat 2010 Brüksel görüşmesinin temel konularından biri anayasa değişikliği konusunda destek istenmesiydi.


İstedikleri desteğin verilmediğini sonraki açıklamalardan anlıyoruz.


PKK ve Türk heyetleri ‘nin Oslo’daki son görüşmesi 5 Temmuz 2011’de yapıldı.


ree
Dolmabahçe Süreci

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 28.12.2012’de, TRT Özel Yayını’nda; Mustafa Karaalioğlu, İsmet Berkan, Hatem Ete ve Taha Özhan'ın sorularını yanıtlayarak, isim vermeden, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan (İmralı) ile görüşüldüğünü söyledi.


29 Aralık 2012’de devlet heyeti İmralı Adası’na gitti.


3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’nın İmralı Adası’nda Öcalan’la görüşmeleri sağlandı.


2013 ve sonrasındaki süreç (öncesindeki hazırlık görüşmelerinden sonra) bu görüşmeyle başladı.


Hükümet, rutin devlet heyeti dışında, dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ı İmralı Adası’na gönderdi.


Öcalan’ın (Kandil ve HDP ile değerlendirerek) hazırladığı belirtilen; 4 ana başlık, 66 alt başlığı olan bir taslağın taraflarca uygun görüldüğü kamuoyuna yansıdı (28 Şubat’ta Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddelik çerçeve metin, 66 maddelik bu taslağın özeti olarak değerlendirildi).


İktidar temsilcileri, görüşmelere devam etti ve İmralı Adası’nda müzakerelerin yapılması için bir oda ayarlanarak masa kuruldu.


Bu masa etrafındaki ilk toplantı 9 Ocak 2015’te yapıldı.


Toplantıda, Öcalan ile birlikte HDP’den; Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder ile devletin temsilcileri yer aldı.


27 Şubat 2015’te tekrar İmralı Adası’na gidildi. Öcalan’ın, devlet heyetinin ve HDP’nin hazırladığı her iki metni incelenerek, ortak bir metin haline getirildi ve sonunda Dolmabahçe Sarayı’nda okunan metin ortaya çıktı.


İmralı Adası’ndan dönen devlet ve HDP heyeti, sonraki gün, yani 28 Şubat’ta ortak açıklama için anlaştı. O dönem yapılan açıklamalara göre, toplantının Dolmabahçe Sarayı’nda olmasını devlet istedi.


Nihayetinde, 28 Şubat’ta yapılan açıklama ile 10 maddelik mutabakat metni halkın bilgisine sunuldu.


28 Şubat’ta açıklanan 10 maddenin en sonuncusu anayasal düzenlemeydi.

Toplantıya o dönem AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP’den Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken katılırken, kamuoyuna da toplantının yapıldığı salondan bir fotoğraf verildi.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, açıklamanın yapıldığı akşam, Suudi Arabistan’a gerçekleştireceği resmi ziyaret öncesi Atatürk Havalimanı’nda, o günkü Dolmabahçe Mutabakatı üzerine şöyle konuştu:


“Silahların bırakılması çağrısı, bizler için çok çok önemli bir beklentiydi. Bu, demokratik açılım süreciyle başlayan bir çağrıdır, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’yle başlayan bir çağrıdır. Şimdi de Çözüm Süreci’yle devam eden ve ‘bunu artık noktalayalım’ diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır.”

Dolmabahçe açıklaması için yazılı basında sürmanşet ve manşet biçiminde şu başlıklar atıldı:


Akşam: Barışa dev adım, Bugün: 10 maddede polemik, Cumhuriyet: Dolmabahçe anlaşması, Habertürk: Bu bir çağrıdır, Hürriyet: Tarihi çağrı, Milat: Tarih yeniden yazılıyor, Posta: Barış çok yakın Sabah: Şimdi barış zamanı, Yeni Şafak: Çözüm Sürecinde Tarihi Gün, Star: Barış baharı, Takvim: Tarihi çağrı, Taraf: Silahlara veda çağrısı, Türkiye: Tarihi gün

ree
Ne Yapmaya Çalışıyorlar

Bu ve benzeri çabalar ve girişimler o dönemlerde defalarca yapıldı.


Şimdi bu AKP, İYİ Parti’yi, 'HDP eşittir PKK' tanımlaması ile ittifak yapmak üzerinden suçlamaya ve bu suçlamanın yaratacağı baskı altında farklı davranışlara sürüklemeye çalışıyor.


Ortalığı bu gürültüyle yıkıp döküyor.


Bu konuyu şu şekilde analiz etmek ve küçük ortağıyla birlikte iktidarın her türlü (yasama, yürütme, yargı) gücünü elinde bulunduran ve pervasızca kullanan AKP’ye sormak istiyorum:


HDP = PKK mı?


Yanıt “Evet”se:


HDP;


- Seçimlere neden sokuluyor,

- TBMM'de neden tutuluyor,

- Başkanlık kürsüsünde başkanvekilleri neden oturtuluyor,

- Devlet yardımları neden yapılıyor,

- Neden kapatılmıyor,


İktidar birimleri açısından;


- MİT mi işini yapmıyor? Emniyet mi? Yargı mı? Yürütme mi?

- Yapılmayanların suçlusu muhalefet olabilir mi?


Yanıt “Hayır”sa:


- Bu kadar gürültü neden koparılıyor?


ree
Bunlarda Oyun Bitmez

Bu olaylar olurken birkaç hareket de dikkatimi çekti:


04.05.2020 İstanbul milletvekili Ahmet Şık HDP’den istifa etti.


Açıklamasında, "parti yönetiminde bulunan hakim bir anlayışın; HDP'nin gücü, anlamı ve değerleri hilafına, demokratik teamüllerden uzak tutumlarında ısrarları nedeniyle HDP'den istifa ettim" dedi.


11.05.2020 Selahattin Demirtaş’ın cezasının bozulması gündeme geldi.


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a, İstanbul'da 2013 yılında düzenlenen Nevruz etkinliğinde yaptığı konuşma nedeniyle, 'terör örgütü propagandası' suçundan verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezasının bozulmasını istedi.


13.05.2011 Mahmut Alınak tahliye edildi.


Kars’ta 17 Şubat’ta çıkarıldığı mahkeme tarafından, “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” gerekçesiyle tutuklanan Alınak, Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tahliye edildi.


ree
Yeni Senaryolar

Son zamanlarda ortalıkta, HDP’nin bölünmesi ve siyasal zeminde yeni bir parti kur(dur)ulması senaryoları dolaşıyor.


Acaba birileri, Demirtaş'ı çıkarıp; şehirli ve seküler Kürtler ile sosyalist solu orada ayrıştırıp, HDP’yi küçülterek, yalnız ve meclis dışı bırakmak, CHP ve diğer partileri (SP, GELECEK Partisi ve DEVA Partisi'ni) bu yeni yapıyla bloklaştırıp, İYİ Parti'yi muhalefet cephesinde tek bırakıp yanlarına çekme yönünde bir oyun mu kuruyorlar?

Bunları daha da çeşitlendirebiliriz.


Başlıkta yazdığım gibi, bunlarda oyun bitmez.


ree
İYİ Parti;

Demokrat, milliyetçi, kalkınmacı kimliğiyle,

Cumhuriyetçi, Atatürkçü, manevi değerlerine bağlı seküler tabanıyla,

Türkiye’nin geleceğini yeniden kurmaya aday ve bu anlamda potansiyeli en yüksek olan siyasi partidir.


Meral Akşener de bu hareketin lideridir.

Bilinmeli ki Meral Akşener’in liderliğinde, bu hareket, demokrasiyi yaşama döndürecektir.

Yorumlar


bottom of page