Söyleşi
- Bülent Gürsoy
- 25 Eki 2018
- 16 dakikada okunur
24 HAZİRAN SEÇİMLERİ /YEREL SEÇİMLER / İTTİFAKLAR / AF / RAHİP / KAŞIKÇI / KÜSKÜN SEÇMEN
Bülent Gürsoy / İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyesi
Medya Liberta / Ozan Şahin
25.10.2018
Medya Liberta internet kanalı için, kanalın kurucusu, genç ve üniversite öğrencisi sevgili Ozan Şahin ile yaptığımız söyleşi.
O.Ş. - Konuşulacak çok konu var. Siyasetin gündemi sürekli değişen dinamikler üzerine oturuyor ama genel olarak ilk önce, 24 haziran sürecinden itibaren almak istiyorum. 24 Haziran’dan sonra seçmenler için beklenmeyen bir sonuç ortaya çıktı. Herkes, seçimin ikinci tura kalabileceğini ve ondan sonra işlerin daha pozitif yönde ilerleyebileceğini düşündü. 24 Haziran seçimlerinde sizlerin İYİ Parti olarak değerlendirmeleriniz neler? Sizce başarılı işledi mi süreç?
B.G. - 24 Haziran sürecini sadece İYİ Parti, CHP veya sadece parti bazında değerlendirmek çok doğru değil aslında. AKP’nin bugüne kadar, 16 yıllık uygulamalarına karşı gelişen bir toplumsal tepki vardı. Geçmişte, “hayır cephesi” olarak ortaya çıkan bu muhalefette, CHP ve diğer partilerin dışında bir merkez partisi ihtiyacı da var gibiydi. Referandum sürecinde, Meral hanımın, ekibiyle birlikte yaptığı çalışmalar ve kamuoyu beklentisi İYİ Parti’nin doğuşuna sebep oldu.
O süreç içerisinde, İYİ Parti ile ilgili çok ciddi bir teveccüh vardı, ilgi vardı, heyecan vardı ama 24 Haziran seçimleriyle ilgili, muhalefetin ortak stratejisi gerekiyordu. Tabii, baskın seçim olduğunda, İYİ Parti daha; teşkilatlarını yeni atamıştı. Onlar; çalışacaktı, oturacaktı, bir sürü şey vardı, partinin kendini anlatabileceği mecralar henüz oluşmamıştı.
Baskın çeçim olunca, sağ olsunlar, CHP’nin de demokrasi adına yaptığı önemli bir hamleyle seçime de girebilmiş olduk ama hem kamuoyu beklentisi, hem de bizim beklentimiz bu anlamda gerçekleşmedi.
“Buna kötü gözle mi bakıyoruz?”, “felaket, berbat bir sonuç mu oldu?”, hayır.
Normal süreçlerden baktığınız zaman, ilk girdiği bir seçimde, daha 1 senesini tamamlamamış bir partinin yüzde 10 oy alıp meclise büyük bir çoğunlukla girmesi, o anlamda oldukça başarılı ama beklentiye göre baktığımızda başarısız.
Bu başarısızlık, yine söylüyorum, hayır cephesinin, muhalefet cephesinin ortak strateji geliştirememesinden de kaynaklanıyor. Seçimin kaybedilmesi, Muharrem İnce’nin adaylığı, Meral hanımın adaylığı vs. bunları bütün değerlendirmek lazım. Ortak stratejide ben biraz kusurlar olduğunu görüyorum ama buna çok girmeyelim, çünkü; oldu, bitti, birlikte bir mücadele verildi.
Bir şey söylediğimizde bir başka arkadaşın, dostun yaralanmasını da istemem.
Dediğim gibi, strateji eksikliğinden kaynaklanan bir sonuç alındı, herkes de üzüldü. Bunun başka ayakları da var tabii, seçim günü yaşanan, sandıklara sahip çıkma boyutu da var falan, tabii bunların hepsi için birer saat bir çok şey söyleyebilirim ama her söylediğimde, birileri belki kırılacak, buna da gerek yok.
Önümüze bakalım diyorum. Önümüzdeki seçime dönük, o eksiklikleri hep birlikte tamamlayalım. Yine muhalefet cephesini bir arada düşünelim ama biz kendimize düşen çalışmaları yapıyoruz, hazırlıkları yapıyoruz.
Seçim dönemi bizim için de bir, “ilk defa seçime girme deneyimi” oldu, Bir şeyler görünür hale geldi, biz de kendimizi daha geliştirir hale geldik.
Bu anlamda 24 Haziran’ı şimdilik bu kadar değerlendireyim. Buna dair başka soruların olursa yine değerlendirebilirim.
O.Ş. - Yerel seçimlere yaklaşırken Bahçeli geçenlerde cumhur ittifakının temelde sona erdiğinden bahsetti, en azından yerel seçimler için her bir büyükşehirde kendi adaylarını çıkaracaklarını söyledi. Cumhur ittifakında durum böyleyken sizce millet ittifakı yerel seçimde, resmi ya da gayrı resmi olarak, adaylar üzerinden herhangi bir ittifaka gidecek mi ya da gitmeli mi?
B.G. - Önce, “cumhur ittifakı bitti mi?”, buna bir iki cümle söyleyeyim.
Bahçeli’nin açıklaması aslında şöyle: “Cumhur ittifakı bitmedi ama yerel seçimlerde biz kendi adaylarımızı çıkaracağız, AKP ile birlikte bir şey yapma beklentimiz kalmadı.”
Bunun bir iki tane sebebi vardı: Biri af meselesi, diğeri de andımız meselesiydi falan ama MHP buradan biraz kendini kurtarmaya çalışıyor.
Af meselesinde de, andımız meselesinde de İYİ Parti çok sağlam bir duruş sergiledi aslında ve MHP bunların altında kaldığı için biraz, yeni bir hamle yapmaya kalktı ancak cumhur ittifakı bitti demedi o anlamda.
Bir şeyi de burada tekrar tespit etmek lazım: Türkiye’de rejim değişti ve rejimin değişmesinin müsebbibi MHP’dir, sayın Bahçeli’dir.
Bunların hepsini bir kenara koyup-edip te, “vay şimdi cumhur ittifakı bitti de, öyle oldu da, böyle oldu da” deyip kendini kurtarmaya çalışmasını doğru bulmuyorum.
Biraz bu süreci izlemek de gerekiyor, bunun arkasında duracak mı, onu da bilmiyoruz.
Bugüne kadar dediklerinin arkasında durmadı, bunun da arkasında belki duracak, belki durmayacak.
İYİ Parti olarak bizim ittifak yapmamız konusuna gelince, bir kere yasal olarak ittifak diye bir zemin yok. Yani, adı ittifak olan bir ittifak kurulamıyor. Ne seçim sistemi, ne partiler arası ilişkiler, buna uygun değil.
Bu nedenle sayın genel başkanımın da bir televizyon programında söylediği gibi, biz daha çok “işbirliği olabilir” üzerinden gidiyoruz.
Yine söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte, bir takım illerde işbirliği haline dönüşebilir, tabanlarımız bunu bu hale getirebilir, gerek Cumhuriyet Halk Partililer İYİ Parti’nin adayına destek verebilirler, gerek bizim tabanımızda böyle bir eğilim olabilir ama AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği noktada, yerel yönetimlerde el değiştirmeye gitmemiz şart görünüyor.
Bunun da yolu işbirliğinden geçiyor.
Halkın kabul edebileceği, aklı başında bulabileceği iyi profildeki adaylarla bu işbirliği sahalarda, yerel alanlarda gerçekleşebilir. Biz buna bu anlamda kapalı değiliz ama bakıyoruz; kim ne yapıyor, ne ediyor, CHP nasıl davranıyor.
Bunlar çalışılacaktır daha bir miktar zaman var. Üzerinde düşünüyoruz, düşünce geliştiriyoruz.
Umarım Türkiye için iyi olur.
O.Ş. - İstanbul için pek konuşulmuyor ama Ankara için ya CHP üzerinden ya da İYİ Parti üzerinden Mansur Yavaş’ın yeniden aday olabileceği konuşuluyor. Mansur Yavaş’ın Ankara’da yeniden aday olması, MHP’nin de Melih Gökçek‘i vs. aday göstereceğini açıklamasının ardından güçlü bir kamuoyuyla yeniden bir heyecan yaratabilir mi Ankara’da yoksa Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turundaki gibi her parti kendi adayını çıkarsa daha mı iyi olur?
B.G. - En son cümlenden başlayayım.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde her partinin kendi adayını çıkarması başka bir stratejiydi, mantık bence de doğruydu ama yerel yönetimlerde prensipte böyle bir şey olamıyor.
Niye olamıyor, demin dediğimiz gibi; ittifak, ittifak kuralları, sistem buna uygun değil.
Bu yüzden o öyle olmuyor.
Mansur beyle ilgili ise; CHP’nin de çıkarabileceği dünya kadar aday var, İYİ Parti’nin de çıkarabileceği dünya kadar aday var. Muhalefet cephesi için konuşuyorum ama Mansur beyin geçen seçimde kıl payı seçimi kaybetmesi ki, Ankara seçmeninin inanışına göre de kazandığı bir seçimin elinden alınması durumu var. Hazır oluşmuş bir yapı var. Bir kere halk bu ilgiyi göstermiş, Mansur beyi de aslında seçmiş. Yani, Ankara’daki AKP iktidarını değiştirmeyi Mansur beyle birlikte kabul etmiş.
Dolayısıyla, Mansur bey bu anlamda değerli bir adaydır.
Ama, henüz çıkıp da CHP’ye ya da İYİ Parti’ye bir adaylık başvurusu yapmış değildir.
Partimiz adına konuşmuyorum ama Mansur beyin beklentisini şöyle anlıyorum : “İYİ Parti ve CHP benim üzerimde anlaşsın, tek aday olarak açıklasınlar gideyim”.
Şimdi, bunun iki yolu var: Birincisi bağımsız olması, ikincisi partilerden birinin adayı olması.
Bağımsız bir aday olarak ne CHP ne de İYİ Parti böyle bir şeye girişmez. Siyasetin yapısı gereği böyle şeyler olmaz ama İYİ Parti ve CHP’nin demin anlattığım bazda bir işbirliğinde Mansur beyin iki partiden birinden aday olması durumunda Ankara’nın alınabileceğini biz görüyoruz.
Yani, ben bu kısmını kendi adıma söyleyeyim: Mansur bey İYİ Parti ya da CHP’nin adayı olduğunda Ankara seçmeni Mansur beyin üzerinde birleşerek geçen sefer elinden alınan seçimi alabilir hale gelebilir.
Şimdi, bunun üzerinde çalışmak gerekiyor. Mansur beyin de iradesini net bir şekilde ortaya koyması gerekiyor, CHP - İYİ Parti işbirliğinde de, yani olası işbirliği çalışması bazında alınacak sonuca göre CHP’den olsun ya da İYİ Parti’den olsun denilmesi gerekiyor ama henüz o noktaya gelinmiş değil.
Gelinebilir çok kısa sürede. Gözleyeceğiz.
Siyasette 24 saat çok önemli. Bunları geçen hafta farklı konuşabilirdik, bugün farklı konuşuyoruz. Niye?: MHP, AKP ile olan bağını koparıp Melih Gökçek’i aday göstereceğini ilan etti ve bu, dengeleri tamamen değiştiriyor. Melih Gökçek MHP’nin adayı olduğunda bambaşka bir profil çıkıyor. Bu sefer, daha güçlü bir birlikteliktense belki daha zayıf bir birliktelikte bile Mansur beyin çıkma ihtimali doğuyor.
Çok bunun üstünde konuşmayayım ama dengeler değişiyor. O yüzden biraz daha bekleyip görelim diyorum.
O.Ş. - Ak Parti’nin cumhur ittifakında MHP ile ters düşmesinin kimi gruplar tarafından yorumlanışı şu şekilde: Ak Parti, yerel seçimlerde, Kürt seçmenine HDP üzerinden yanaşmaya çalışacak, bunun için de MHP ile cumhur ittifakını görünür bir yoldan aslında bozdu ama, ittifak bazı yerlerde devam edecek gibi. Ak Parti’nin Kürt seçmeniyle HDP üzerinden herhangi bir işbirliğine gitmesi herhangi bir olumsuz sonuç doğurur mu, ya da nasıl bir sonuç doğurur? Yapabilir mi böyle bir şey?
B.G. - Çok değerli sorular soruyorsun.
Her birinin üstünde belki bir saat konuşmak gerekiyor ama kısaca anlatmaya çalışıyorum, izleyici insanların vaktini de çok fazla çalmayalım diye.
Şimdi, birkaç tane şey var burada. Birincisi: “MHP, Ak Parti ile birlikteliğini niye bozdu?”, bunun cevabı var. İkincisi, senin söylediğin: “AKP’nin Kürt seçmene şirin gözükmeye çalışması” var.
Bir sürü şey iç içe.
Ben şuradan başlayayım:
“MHP niye bozdu?”
MHP’nin kendine göre, daha önceki geçmiş politikalarının ve stratejilerinin dışında geliştirdiği bir şey oldu bu başkanlık sistemiyle ilgili. Bütün söylediklerini unuttu, tam tersi bir tavır takındı, ucube bir başkanlık sistemini destekledi, Tayyip Erdoğan’ı Başkan yaptı, böyle bir yapıya geldi.
Burada, onların kendilerince, kendi tabanlarına ve başkalarına anlatmaya çalıştığı “bizim özel bir stratejimiz var” hikayesi var. Bunlar çok kamuoyu önünde konuşulmuyor ama, kendilerini böyle tatmin ediyorlar, tabanlarını da böyle tutuyorlar.
Şimdi, “bunların o stratejileri ney ise”, o stratejide bir şeyler devam etmiyor.
Bunun en önemli ayağı: Af konusu.
AKP affa yanaşmıyor. İYİ Parti affa belli noktalardan karşı çıkıyor. Tamamıyla karşı çıkmıyor.
Ne anlamda karşı çıkmıyor?:
Gerçekten kader kurbanı olan, hayatında hatayla bir kere suç işlemiş olan falan filan bir takım insanlar var, bunlar aileleriyle perişanlar. Bunlarla ilgili bir infaz indirimi olabilir vs. ama, uyuşturucu satanlar, çocuk tacizcileri, kadına şiddet uygulayan katiller vs. bir sürü şey var. Devlete karşı işlenen, iki aşamalı, iki kademeli terör suçları var. Bunların hiçbirine dönük İYİ Parti’nin, “buyurun arkadaş, bunları affedin, infaz indiriminde bulunun” falan filan, bunu kabul etme şansı yok ama diğerleri için çalışalım, gerekirse, o küçük gruptur, o insanları kurtaralım yönünde de açık İYİ Parti.
MHP’nin afla ilgili olayı, tamamen perde arkasında başka planlara dayanıyor, AKP de MHP’nin bu planlarını görüyor, dolayısıyla, onlar için çok temel bir noktada ayrışma başlıyor. Yani, başkanlık sistemi, Tayyip Erdoğan’ın Başkan olması, vs. konularda kafalarında kurdukları strateji burada bozuluyor.
Bunun haricinde, AKP’nin şimdi yeniden, MHP ile yerel seçimleri alamayacağına dair ortaya çıkardığı, araştırmalardan, tablolardan sonra Kürt seçmene dönük hareketler yapması, sınır ötesi bir takım harekatlarda sakinleşmesi, gerekeni yeteri kadar yapmaması gibi şeyler, MHP’nin kurduğu o stratejiyi bir kez daha bozuyor. Böyle olunca bir ayrışma noktasına geldiler.
MHP de şimdi, zorlamaya çalışıyor: “Bak, ayrışırsak böyle olur, şöyle olur, dün akşamki erken yaşta emeklilik hamlesi bile onunla ilgili. Yani, önce destekleyip sonra durmaları falan, “bizsiz bir şey yapamazsınız” demek istiyorlar ama AKP de “sizsiz bir şeyler yaparız” noktasında.
Bu anlamda, AKP’nin Kürt seçmene yeşil ışık yakıp onun üzerinden yeniden güç sağlamaya çalışması olağandır ama bir kez daha şunu görüyoruz: Tayyip Erdoğan, “biz aldandık, aldatıldık” falan diyor ya sürekli, ben tam tersini söyleyeceğim, hep aldata aldata geldi. Gün oldu, Kürt seçmeni aldattı, gün oldu, liberalleri aldattı, gün oldu milliyetçileri aldattı, aldata aldata geldi, hep kendisini bir üst noktaya taşıdı.
Bu süreçte aslında aldatılan: MHP, Bahçeli ve Bahçeli’nin arkasında duranlar, yani Bahçeli’ye bir şeyleri yaptırtanlar, o stratejiyi yaşatmaya çalışanlar.
Bunlar aldatıldı bir kez daha.
Yani, Tayyip Erdoğan aldatmaya devam ediyor, karşılarında da birileri bu oyuna düşüyor ve aldatılmaya devam ediyor.
Dolayısıyla, bu aldatılma işinden artık herkesin kurtulup, Türkiye’yi, bu yapıdan, bu rejimden kurtarıp, yeniden parlamenter demokratik sisteme dönmesi gerekiyor.
Bunun için yerel yönetimler şu anda çok önemli bir noktada. Bu yerel yönetimlerde, Tayyip Erdoğan’ın, AKP’nin; İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı ve benzer diğer öncü illeri kaybetmesi durumunda, Bahçeli’nin de dediği gibi bu sistem yeniden sorgulanacak ve belki yine bir erken genel seçim gündeme gelecek, arkasından da yeniden, belki parlamenter sistemi kurgulama, denge-fren mekanizmaları, kuvvetler ayrımını yeniden güçlendirme şansı doğacak.
Genel tablo bu.
Bunun içinde; niye ayrıştıklarını da anlatmış oldum, AKP’nin farklı davranabileceğini de anlatmış oldum, aldatılanları da anlattım, bir tek şeyin cevabını ben veremem: “Aldatılanlar tekrar aldatılacaklar mı?
Bunun cevabını onlar verebilirler. Kaç kere aldandınız kardeşim, bir kere daha aldanacak mısınız, buyurun aldanın. Ya da aldanmayın.
Hepimiz için iyi olan; demokratik parlamenter, kuvvetler ayrılığına dayalı, denge-fren mekanizmaları olan bir sisteme geçip, birlikte, birbirimizi dengeleyip, ihtiyaçlarımızı karşılayalım mı, yok arkadaş, yine aldatılalım, yine bir kere daha deneyelim mi? …
Bu, kumar iş gibi: Gidiyor, gidiyor, kumar oynuyor, kaybediyor, doyamıyor, belki kazanırım diye bir daha kumar oynuyor. Arkadaş, kumardan para kazanılmıyor. Kumar oynayarak bu işler olmuyor. Çok büyük rant hayal ederek bir şeyler kazanılmıyor.
Dikkat edin, konu dağılmasın ama, Çiftlik Bank vs. bunlara düşen insanlar niye düşüyor?: Yaa, 10 liramı 20 lira yapayım mı diye. Böyle bir gerçek var mı ekonomide? Yok,. Ama bu hayal hep onları aldatılmaya itiyor.
Bu hayalden vazgeçin kardeşim. Hepimizin ortak dengelerinin oluşacağı, birbirimizi anlayacağımız, birbirimizi tartabileceğimiz, güzel yaşam kurabileceğimiz bir sistemi birlikte oluşturalım. Yani, gözünüz yüksekte olmasın, mevcudu doğru analiz edelim, birlikte de iyi bir yere taşıyalım.
Özetle bu Ozan.
O.Ş. - Özellikle af konusunu MHP’nin Meclis’te gündeme getirmesinde ve daha sonraki süreçte iki parti arasında aslında sürtüşmeler meydana geldi. Bu, bazı yerlerde kamuoyuna yansıdı, belki bazı yerlerde yansımadı. Bu sürtüşmelerin kamuoyunun en gözü önünde olanı, MHP’li birtakım kişilerin, sayın Akşener’in evinin önüne gelip bir protesto gerçekleştirmeleriydi. Bu tavır, İYİ Parti’nin halen MHP’nin mevcut tabanı üzerinde etkisi olacağı beklentisinin bir korkusu mu, bu olay devam edecek mi ya da ediyor mu?
B.G. - Şöyle söyleyeyim onu:
Dünyada başka yerlerde belki olmuştur ama, demokratik ülkelerde olmamıştır, Türkiye’de de bugüne kadar görülmemiştir. Bir siyasi partinin lideri, bir başka siyasi partinin liderini tehdit edecek ve belli ki onun emir eri olarak davranan cahil bir güruh da gidip hemen o emri yerine getirmeye kalkacak.
Bir siyasi partinin evinin önüne kadar gidip tehditvari bu tür hareketler yapmak Türkiye’de görülmüş değildir.
Bu bir kere çok çirkin.
Sorunun kritik yeri burası aslında: Bunu yapacak duruma niye geliyor bu kişi. Bu da deminki anlattıklarımın içinde.
Ben bazı şeyleri, farklı yerlere çekilmesin diye daha açık, daha geniş anlatmak istemiyorum ama, bir şeyden bahsediyorum: MHP, Bahçeli, ve Bahçeli’yi yönetenler. Bunların bir stratejisi var, o strateji bozulunca zıplıyorlar.
Şimdi, bu strateji, af konusunda bozuluyor.
MHP liderinin bu affı niye istediği, kimler için istediği, o stratejinin bir parçası. Oradan başka bir güç devşirilmeye çalışılıyor, öbür tarafın elindeki bir takım güçlere karşı.
Şimdi, bu yapılamayınca da, en yakınındaki bir partiye, bizim Genel Başkanımıza, Meral hanıma saldırtıyor. Niye?: Çünkü, istiyor ki, yaa bizden ayrıldı gitti, geçmişimiz var, ben bir şey yapıyorum, beni anlasın da yakın davransın.
Senin yaptığın doğru mu acaba arkadaş?
Bunu paylaştık mı, oturduk mu, kalktık mı, doğru bir stratejinin parçası mıyız biz?
Yok. Bu stratejinin doğru olduğundan da emin değiliz biz. Niye?: Rejimi değiştirttin, tek bir adamın eline bütün güçleri verdin, şimdi o adamın elindeki güçlerden kurtulmaya çalışıyorsun, bunu yapmak üzere kurguladığın oyunun bozulmasına da tahammül edemiyorsun.
Ama, senin öteki oyunun doğru değildi ki, bu oyunun doğru mu, biz bilemeyiz ki.
Dolayısıyla, böyle bir şey yok. Yani, oradan da saldırıya geçiyor.
AKP ile aralarındaki saldırının da sebebi bunlar. Bize, İYİ Parti’ye, Genel Başkanımıza yaptıkları saygısızlıkların, bu olayların da sebebi, bence bunlar.
Yani, bunu, kişisel olarak anlattığımı da söyleyeyim de, çok da hani, İYİ Parti ile ilgili de farklı şeyler düşünülmesin, söylediklerimden yanlış şeyler çıkarılmasın.
Benim gördüğüm kadarıyla böyle.
O.Ş. - Yerel seçimler Mart’ın sonunda. Partinizin sosyal medya hesaplarından görüyoruz. Bir İyilik Kervanı var gündemde. Bunu biraz açar mısınız, tam olarak ne oluyor orada.
B.G. - Orada şu var:
Birkaç aşamalı, halka ulaşacak yolları açmaya çalışıyoruz. Sayın Genel Başkanımız, bütün milletvekillerini, milletvekili olmayan illerde de görevlendirdi, kendi vekili olduğu il var, ayrıca görevlendirildiği bir ya da iki il var, onlardan sorumlu kılındı, birisi bu tarafı.
Bunun haricinde, seçim sonrası, gerek teşekkür etmek için, gerekse halkla olan o yakın ilişkiyi, sokakta, tabanda kurmak için, İyilik Kervanı Projesi geliştirildi ve yine; Genel Başkan Yardımcıları, Milletvekilleri, Genel İdare Kurulu Üyeleri, bu illere sırayla görevlendirildiler. 81 ilde her yere gittiler, gitmeye devam ediyorlar, az kaldı, gidildi, teşekkür edildi, yeniden ilişki kuruldu ve bu ilişkilerde şunu da gördük: Seçim öncesi şu ya da bu nedenle, mevcut iktidarı, cumhur ittifakını destekleyen insanların, “siz bize çok anlattınız ama, lanet olsun, elimiz kırılsın, gittik oyumuzu da verdik, haklıymışsınız” diye konuşanlar var.
Tepkileri ölçüyoruz, bizden beklentileri alıyoruz, özellikle halkın içinde olmak istiyoruz.
Yani, muhalefet partilerinin hepsi bunu yapıyor mu, başarıyor mu, başaramıyor mu, bu onların problemleri ama “bizim hedefimiz; halkın içinde olmak, el ele olmak, yüz yüze, göz göze dertlerini dinlemek, paylaşmak, çözüm aramak”.
Meclis’te çok aktif bir milletvekili grubumuz var. Bir sürü konuda; kanun teklifleri, soruşturma önergeleri vs. konularında çok iyi götürüyorlar. Bunu, halktan alacağımız verilerle de güçlendirmek gerekiyor. Bu anlamda, İyilik Kervanı, bizim açımızdan çok önemli, değerli bir proje ve yürüyor, hayata geçti, mutluyuz bunu yapmakla.
O.Ş. - Olaylar o kadar hızlı ve çok katmanlı gelişiyor ki, İYİ Parti’nin özellikle 24 Haziran seçimlerinden sonra kendisini daha iyi anlatabilmesi için çeşitli projeleri var, söylemler belki biraz daha açık bir şekilde grup toplantılarında vs. halka yansıtılıyor. Sayın Akşener, geçenlerdeki bir televizyon konuşmasında sayın Erdoğan’ın anketlere çok dikkat ettiğini ve onun için önemli olanın, ülkenin gidişatı yerine, anketlerdeki oyunun düşüp düşmemesi olduğunu söyledi. Peki, gerçekten anketlerde Ak Parti’nin ve MHP’nin oylarında bir düşüş söz konusu mu?
B.G. - Bir düşüş söz konusu. Bunda en belirgin nokta ekonomi. Ekonomide kriz yok diyorlar, kabul etmek istemiyorlar ama artık, sanayi odaları başkanları, ticaret odaları başkanları bile dayanamıyorlar, “krizi kabul edin, ona göre önlemler alın” demeye başladılar. Tek adam iktidarının korkutmalarına rağmen bunları ifade etmeye başladılar.
Ağır bir kriz var ve bu kriz Kasım ayından itibaren çok daha fazla evlerde - ocaklarda hissedilir hale gelecek.
Esnaf kötü durumda, tüccar kötü durumda, sanayici kötü durumda. Binlerce şirket konkordato ilan etti, burada da bir başka sıkıntı var: “Konkordato ilan etti, haa adam battı mı acaba falan” diyorsunuz, bu kadar. Ama konkordato ilan eden o şirketlerin altındaki; her tedarikçi, her çalışan, onlardan para alacak olan herkes perişan.
Öbürü diyor ki, “benden para alamazsın, konkordato ilan ettim, ben alacaklarımı toparlayacağım, işimi yapmaya devam edeceğim, vereceğim”.
Eee, o aylar boyunca diğer insanlar kime ne diyecek?: “Ben alamadım”. Nasıl verecek, nasıl diyecek?
Dolayısıyla, herkes perişan, batıyor, işsizlik çok fazla artıyor, bütün bu süreçlerden dolayı da seçmende ağır bir tepki var. AKP’nin, cumhur ittifakının, işbirlikçi olduğu için bu gelişmede MHP’nin oyu bu anlamda düşüyor.
Şimdi, Tayyip Erdoğan bunu dış düşmana bağlayarak, “dış düşman bize şunu yapıyor, bunu yapıyor” deyip, aslında diktatörlük yapan bütün liderlerin yaptığını yaparak, kendisine güvenen inanan insanları ayakta tutmaya ve konsolide etmeye çalışıyor. Belki, yarın / öbür gün, seçime doğru, onlara böyle ufak ufak rüşvetimsi destekler sağlayarak yeniden onları elinde tutmaya çalışacak falan ama her şeye rağmen düşüyor.
Düşüşün birinci sebebi ekonomiydi, ikincisi de, kafalarda yaratılan başkanlık sistemi.
Bizim genelde; milletimiz, halkımız, okumayı pek sevmiyor. Başkanlık sistemi nedir, ne değildir, bu detayları pek incelemiş değil.
Güvenle, memleketin yarısı, seçmenimizin yarısı, milletimizin yarısı, kendince; karizmatik bularak, başka sebeplerle, güvenerek, ekonomi dağılmasın, istikrar olsun diye, Tayyip Erdoğan’a bu Başkanlık görevini, onun koyduğu sistemle verdiler.
Biz anlatmaya çalıştık ama, bütün muhalefeti ele alırsak, yeterince anlatamadık.
Şimdi, görüyorlar. Uygulamayla görüyorlar, başkanlık sistemi neymiş: Gece bir tane A4’e iki satır yazı yazıyor, sabah bu uygulanır hale geliyor, gece yazıyor, sabah 3 aylık profesörü rektör yapıyor, ertesi sabah yazıyor, kaldırıyor. Aynı kararnameyi, 24 saat arayla iki kere yazıyor.
Daha neler, neler.
Bunun iyi olmadığı, uluslararası alanda da güven kaybettirdiği vs. bir sürü şey.
Damadını ekonominin başına koymalar, damadın kardeşini TÜBİTAK’ın yönetim kuruluna getirmeler, öbür damadın bilmem nesini bilmem ne yapmalar, falan filan.
Bu tam, böyle bir monarşik sistem ve bunların iyi olmadığını bütün dünya biliyor.
Dolayısıyla, ülkenin kredibilitesi zayıflıyor, güveni zayıflıyor, yatırım gelmiyor, vs. bir sürü şey var.
Bu kötüye gidiş görülüyor. Görülmeye de devam edilecek. Yerel seçime kadar da bu düşüş bu anlamda sürecek.
Haa, ek şeyler yapmaya çalışacaklar insanları kandırmak için ama bakalım nereye kadar yapabilecekler.
Düşüş bu, var ve sebepleri bunlar.
O.Ş. - Yani, bu düşüş yerele kadar ve hatta, yerelden sonra da devam edecek.
B.G. - Tabii, zaten devam edecek ama önümüzdeki yerel seçimlerde, hedef noktası diye söylüyorum, Mart’a kadar, demin de söyledim, Kasım ayından itibaren, yani, kışla birlikte, ekonomik koşullar daha ağırlaşacak. Evlerinde gaz yakacak insanlar gaz alamayacak hale gelecekler. Şimdi, nasıl, arabasını almış krediyle, kredisini ödeyemiyor, benzin koyup, arabasını bir yere götüremiyor insan, yarın, doğalgaz alıp evinde yakamayacak. Daha önce, rahat, hırkasıyla oturan insan şimdi, battaniyeyle, yorganla oturur hale gelecek.
Bunların hepsi, etkidir. Yani, düşüştür. Elde ettiğin bir şeyi kaybetmektir.
Belli bir yere kadar, elde ettiğini sandığın, borçla elde ettiğin refahı kaybetmektir.
Bunların hepsi görülüyor.
Çiftçi perişan, esnaf perişan.
Çiftçi bir şey üretemez hale geldi; ekemiyor, biçemiyor, para alamıyor, bin lira, iki bin lira maaşa bağlamışlar, o gelirse yaşayacaklar, gelmezse yaşamayacaklar.
Böyle bir ülke olabilir mi.
Kendi kendini doyuran, geçindiren bir Türkiye’den geldiğimiz noktaya bakın.
Dolayısıyla, bunların hepsi, herkesi etkiliyor.
Dersiniz ki, “taşrada insan kalmadı”. Doğru, taşrada da insan kalmadı. E onlar şehirdeler, onlar da açlar.
Taşrada kalanlar açlar, daha da aç kalacaklar. Şehirde olanlar açlardı, daha da aç olacaklar.
Bunun altından nasıl kalkılacak, bakalım, göreceğiz.
O.Ş. - Yaşadığımız ekonomik krizin sebebinin bir rahip çatışmasından dolayı ortaya çıktığı lanse ediliyordu, özellikle rahibin salınmasının ardından sebebin rahip olmadığı anlaşıldı. Rahibin salıverilmesi ve Cemal Kaşıkçı olayı soruşturmasının yeteri kadar iyi gittiğini düşünüyor musunuz ya da İYİ Parti bunlar hakkında Meclis’te soruşturma önergeleri verdi mi?
B.G. - Rahiple ilgili konuya el attığınızda işin içerisine hukuk giriyor, hani diyorlar ya bizim hukukumuz, yargımız bağımsızdır vs. Öyle olmadığı görülüyor. Daha önce de Almanya ile yaşanan olay var. Canları isteyince birilerini bırakıyorlar. Düne kadar, “ben burda olduğum sürece bu adam burdan gidemez” dedikleri, “hain, ajan, majan” dedikleri adamlar, yarın, başka anlaşmalarla ya da korkularla bırakabiliyorlar.
Bir kere, bu rahip olayının birinci ayağı, Türkiye’deki, hukuksuzluk ve yargının bağımsız olmaması.
İkinci ayağı, ekonomiyle ilgili dediğin şey.
Geçmişte hani kitap fırlatıldı, ekonomi çöktü falan …
Ekonomi kitapla da çökmez, rahiple de çökmez.
Ekonomi, çökme noktasına geldiyse, bunlar son damla olabilir, belki tetikler. Böylesine bir etkisi belki olmuştur. Bunu da işte, “dış güçler ekonomimizi batırıyor”a bağlayıp, epey nemalandırdılar kendileri açısından ama biz hep anlatmaya çalıştık ki, “ekonomi çöktü”. Yani, bunun ne rahiple, ne şununla, ne bununla ilgisi yok. Zaten sistem çöküyor.
Biz seçim öncesinde anlatıyorduk. Diyorduk ki: Bu ekonomi çökecek. Kim gelirse gelsin çökecek. Bugüne kadar yapılan yanlışlar çökme noktasına getirecek. Ha, biz iktidar olursak, şöyle bir şey olacak: Dünya bize, demokratik, hani demin anlattığım; kuvvetler ayrımı vs. ile parlamenter sistem gibi bir sistem kurduğumuzda, yeniden, “tamam, kendinizi bir toparlayın, edin, yatırımlarımıza devam edelim, yeni yatırımlar yapalım gibi” kredi açacak.
Ama bunlar devam ederse bunlar olmayacak, nitekim olmuyor, borçların ödeme günü geldiğinde ödenemeyecek, nitekim, geldi ve gelmeye devam ediyor. Mart ayında belki 120-130 milyar dolar daha para ödenecek. Nerde para? Ortada para yok. Bunun ardından ortaya çıkan krizde insanlar bağırmaya başlayacak ki, bağırmaya başlandı. En son bir traktör, Meclis’in önünse sürücüsü, çiftçi, tertemiz bir insan, vurularak durduruldu. Bunlar olmaya başlayacak. O zaman da bu iktidar, tek adam rejimiyle, o diktatörlük yapısıyla, sizin kafanıza vurarak susturacak dedik. Hızla, oraya gidiyoruz.
Ha, bir şansımız şu ki, önümüzde yerel seçimler var.
Bu şansı, bütün ülke çok doğru değerlendirmeli.
Yani, oraya gelmeden önce, “kıyametin koptuğu, herkesin bağırmaya çağırmaya başladığı, isyan ettiği ve kafasına vurularak susturulduğu, tomalarla, panzerlerle, sopalarla, joplarla ya da traktör sürücüsü çiftçimize olduğu gibi vurularak durdurulduğu bir sisteme geçmeden önce bir şansımız daha doğdu.
Yerel yönetimleri biz bu iktidarın elinden alırsak, bütün muhalif güçler olarak söylüyorum, sadece İYİ Parti değil, o zaman, bunları; terbiye etme, yeniden bir düzene sokma, yeniden bir sistem kurmaya dönük hamleler yapma şansını elde edeceğiz.
O.Ş. - Bir uyarı gibi olacak yani.
B.G. - Uyarı olacak ve elde edeceğiz, yani ondan sonra demin söylediğim gibi, yeniden bir erken seçim gündeme gelebilir, o seçimle birlikte diğer söylediğimiz dönüşümler gündeme gelebilir.
Bunların hepsini izleyeceğiz.
Önümüzdeki fırsat: Yerel seçimler.
Dolayısıyla, bu yerel seçimlere çok iyi hazırlanmamız ve sonuç almamız gerekiyor.
Bu noktadayız.
Bütün çalışmalarımız da bu noktada.
İkinci konu: Suudi Arabistan Elçiliği’nde Kaşıkçı’nın yaşadığı olay.
Bununla ilgili, Meclis’te araştırma önergeleri verildi, veriliyor ama AKP hepsini reddediyor.
Bugüne kadar, “FETÖ ile ilgili araştıralım” diyoruz, reddediyorlar, “bununla ilgili araştıralım” diyoruz, reddediyorlar.
Niye reddediyorlar?
Hepsinin içindeler.
Amerika’dan başlıyor, Kaşıkçı, Türkiye’ye yönlendiriliyor ve bu operasyon Türkiye’de gerçekleştiriliyor. Niye?
Çünkü, Türkiye’de, al-gülüm, ver-gülüm ilişki içinde oldukları bir yönetim var.
Diyorlar ki, Türkiye’de başımız ağrımaz.
Ha, ayyuka çıktı, bu kadar şey oldu vs.
Başka bir ülkede olabilir miydi, bir tane gazeteci gelecek, elçilikte, çok yüzde yüz değil ama bütün veriler onu gösteriyor; parçalanacak, öldürülecek, kafası kolu koparılacak, kaçırılacak, belki tekrar geri getirilecek, bahçeye gömülecek, çıkarılacak, oyunlar bir sürü…
Başka bir ülkede yapamazsınız bunu.
Anca, bir çadır devleti gibi bir ülkede yaparsınız, kendini tek adam sayan bir diktatörün yerinde yapabilirsiniz, başka yerde yapamazsınız.
Yargısı, hukuku, demokrasisi olan bir yerde bunu yapamazsınız.
Bu, Türkiye açısından bana öre, rezalet bir tablo ve yine araştırmasını kabul etmeyecekler, yine araştırtmayacaklar.
Neyi araştırtmıyorsa bu AKP iktidarı, hepsinin içindedir, hepsinin ortağıdır, MHP de ne yazık ki bunların bu anlamdaki suçlarının işbirlikçisidir.
Bakalım ne olacak bundan sonra.
Şimdilik, bir dönüş var gibi ama, nereye kadar dönecekler, nereye kadar doğruyu bulacaklar, bunu da izleyeceğiz.
O.Ş. - Son sorum olarak, genel seçimlerden bu yana tüm muhalefet partileri için söylenebilir bu ama, her parti için, belki beklenilenin alınamamasından veya çeşitli sebeplerden dolayı küskün seçmenden bahsediliyor. Küskün seçmenler var mı, gerçekten bir etkileri var mı, onların yeniden kazanılması için bir şeyler yapılıyor mu?
B.G. – Önümüzdeki bir genel seçim olsaydı, bu küskün seçmen ağırlığı çok daha fazla hissedilecekti ve gerçekten 24 Haziran’da seçmenin iki türlü beklentisi olmadı: Birincisi,” rejimin değiştirilmesini önlemek istiyorlardı”, olamadı, “her şey bitti” noktasına geldiler, darıldılar, umutsuzluğa düştüler. İkincisi, “olamamasının sebebi olarak da, oylara yeterince sahip olunamadığı” konusu var.
Burada da seçmen maalesef haklı.
Bir taraftan neredeyse yüz yıllık bir muhalefet partisi var, biz daha gerçekten çok yeniydik, o sistemleri kurmamız için falan yeterince zamanımız yoktu ama buna rağmen, kendimizce bir sistem kurduk ve takibini yaptık. Ancak, asıl bu işi bugüne kadar, geçmişiyle birlikte, elindeki donanımıyla, parasıyla puluyla, kadrosuyla yapacak partiler yapmamış oldu.
Asıl kırgınlık da onlarda.
Seçmen kırgınlığı, İYİ Parti’de farklıdır, CHP ve diğer muhalif partilerde farklıdır.
Diğerlerindeki kırgınlığın sebebi bu.
Bir: Rejimi kurtaramadık, “beceremediniz” diyor seçmen.
İki: “Seçim güvenliğini sağlayamadınız, oylarımızı koruyamadınız” diyor.
Seçim gecesi yapılan o açıklamalardaki eksiklikler, zaman kayıpları vs. konuları o seçmeni tamamen siyasetten soğuttu ve geleceğini kurtarma umudunu kaybettirdi.
Bu nedenle bu seçmen kırgın ama genel seçim olsaydı, yine söylüyorum, daha büyük hissedilecekti, yerel seçimde farklı bir durum var.
Oraya geleceğim ama oraya gelmeden, İYİ Parti seçmeni kırgınsa niye kırgındır: Bana göre, kırgın değil ama beklentisi yerine gelmediği için bir moral bozukluğu var.
Şimdi, bunların hepsi bence aşılabilir.
Yerel yönetimlerde, daha halka yakın ve temas edilebilir noktada şeyler var. Mesela, meclis üyelikleri var, belediye başkanları seçildikten sonraki süreçte de sürekli, halkın sorunlarıyla iç içe olan insanlar oldukları için, devam edenler var, yeni gelecek olanlar var.
Bunlar bu kırgınlığı aşmaya yeter.
Nasıl yeter?
Yine söylüyorum: Doğru kadrolar, doğru profilde başkan adayları oluşursa, seçmen, o kırgınlığını yerel seçimler için atar.
Yerel seçimlerde de eğer ki demin söylediğim başarı sağlanırsa, iktidar cenahının oyu aşağı düşer, Ankara, İstanbul, Antalya gibi yerleri kaybetmesi sağlanırsa, seçmen yeniden moral depolar, toparlanır, önümüzdeki genel seçime de , doğru bir seçim süreci yönetimiyle, hani, sadece kendi partimiz için söylemiyorum, muhalif olan partilerin doğru seçim süreci yönetimiyle, o seçmen yeniden kazanılıp sandığa götürülebilir ve bizim istediğimiz, “Türkiye’yi daha iyi günlere götürecek sistemin kurulması”na hizmet edebilir bu çalışma.
Onu o zaman göreceğiz ama yine söylüyorum: Dönüp dolaşıp geliyoruz, önümüzdeki kritik şey yerel seçimler. Buraya, çok doğru hazırlanıp, halkın karşısına doğru çıkmak, doğru çalışmak, iyi sonuçlar elde etmek.
Bunu yaparsak hepsini aşarız.
Yapamazsak, yine önümüzde başka problemler olacak, devam edecek.
O.Ş. - Çok teşekkür ediyorum.
B.G. - Ben de çok teşekkür ediyorum.







Yorumlar