Çalayi Ama Namaz da Kılayi
- Bülent Gürsoy
- 12 Eki 2017
- 4 dakikada okunur
İyiyi, güzeli, doğruyu bulmayı ve yaşamayı hedef gösteren bir dine mensup olduğunu iddia eden bir millet “çalayi ama namaz da kılayi” der mi? Diyebilir mi? Bu söylemin altında yatan genetik kodlar nelerdir?
Bu konuyu düşününce gerçekten başım ağrıyor.
“Çalayi ama namaz da kılayi” tanımında, İslam’a aykırı yapılan tüm davranışları, uygulamaları, hareketleri anlatmaya çalışıyorum aslında.
Çok ciddi bir terslik var.
Bu söylemi tutturanlar ve bu söylemin verdiği rahatlıkla yol alanlar gerçekten Müslüman olabilirler mi?
Biraz araştırdım, anlamaya çalıştım, bunlar nereden ilham alıyor diye.
Bulduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum:
İslam aleminde, hadis âlimlerinin en üstünlerinden olduğu varsayılan, Kütüb-i Sitte adıyla bilinen meşhur altı hadis kitabından ikincisinin yani Sahih-i Müslim’in müellifi olan İmam-ı Müslim’den bir alıntıyla başlayalım. Müslim’in şöyle bir hadis aktarımı var (Müslim, 3445):
“Münker işleyecek olsalar dahi yöneticilere karşı savaşmak açık bir şekilde yasaklanmıştır. Ümmü Seleme'den: Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi: Sizin başınıza öyle kimseler emir olacak ki, bazı davranışlarını güzel bulup memnun kalacaksınız. Bazı davranışlarını da çirkin bulacaksınız. Onların iyi davranışlarını bilen kimse (onların münkerinden) uzak olur. Her kim (münkerlerine) karşı çıkarsa kurtuluşa erer.”
” Orada bulunanların: Onlarla savaşmayalım mı? diye sormaları üzerine Allah'ın Rasulü: “Namazı kıldıkları sürece hayır” buyurdu.”
* Münker: “Akıl ve dinin kötü gördüğü her şey”.
Akit Gazetesi Müslim ile ilgili bilgi verirken diyor ki:
“Hadis alimlerinin en büyüklerinden Müslim bin Haccac, dokuzuncu yüzyılda yaşamış, İslâm âlemi tarafından kabul gören ikinci büyük hadis kitabının yazarıdır.”
“İmam Müslim, Sahih-i Müslim’de yer alan 7.275 hadisi, 300.000 hadis arasından seçerek yazmıştır. Adı Müslim bin Haccac olup, İmam-ı Müslim olarak tanınmıştır”.
Bu bilgi cebimizde dursun.
Şimdi 300.000 hadis arasından hadis seçme yeteneğine ve erkine nereden gelinmiş biraz da buna bakalım ve hadislerin Kur’ân’dan uzaklaşmaya, İslam’ı farklılaştırmaya sebep olup olmadığını anlamaya çalışalım.
İslam tarihinin konumuzla ilgili kısmını gözden geçirdiğimizde aşağıdaki kronoloji ortaya çıkıyor:
610-632 Hz. Muhammed Dönemi
632-661 Dört Halife Devri
661-750 Emevi Dönemi
Ve sonrası.
Hazreti Muhammed döneminde İslam’ın gerçekleri, aslına uygun ve Kur’ân’a bağlı olarak yaşanmış ve uygulanmıştır.
Dört halife döneminde saltanata yer verilmemiş, cumhuriyet benzeri bir yönetim sergilenmiştir.
Hz. Ali döneminde, İslam’ın yolundan saptırılması konusunda üç önemli dönüm noktası; Cemel olayı, Sıffin Savaşı ve Hakem Olayı yaşanmıştır.
Bu olayların ortak sonucu olarak da İslam dünyasında mezhep ayrılıkları gündeme gelmiş, Hz. Ali’ye ilave olarak Muaviye’nin de halifeliğini ilanıyla iki halifeli bir yapı ortaya çıkmıştır.
Bu noktadan itibaren de İslam’ın siyasileşmesi ve siyaset/devlet gereksinimlerinin dini eğip bükmeye başlaması olgusu gündeme gelmiştir.
Muaviye kimdi ve bu dönemden itibaren neler oldu? :
Mekke’de yaşayan Haşimi ve Emevi diye iki büyük aile vardı.
Peygamberden önce de birbiri ile kavgalı iki aile.
Hz. Muhammed Haşimi ailesindendi.
Hz. Peygamber’e en büyük düşmanlığı Emevi ailesinden gelenler yaptı.
Sadece peygambere değil; ailesine, arkadaşlarına, ona inananlara.
Emeviler Haşimilerden daha zenginlerdi.
Emevi-Kureyş lideri Ebu Süfyan’ın Müslüman olması Mekke’nin fethedildiği gündür.
Gerçekten oldu mu olmadı mı bilemeyiz ama daha sonraki eylem ve hareketlerine bakınca, samimi olmadığını anlayabiliyoruz.
Muaviye, Ebu Süfyan’ın oğludur.
Ömer döneminde Şam valisi yapılan Muaviye, aynı sülaleden olan Hz. Osman zamanında palazlanmış, topraklarını ve nüfuzunu genişletmiştir.
İslam’ı Emevi hanedanının çıkarları için yeniden düzenlemiş, Hz. Muhammed öğretilerinin dışına çıkarmıştır.
Muaviye, zor kullanarak işçi çalıştıran ilk halife olmuştur.
Onun döneminde, saltanat (babadan oğula geçiş – monarşi) ortaya çıkmış, Arap milliyetçiliğine dayalı bir İslam imparatorluğu kurulmuştur.
Bu sürecin nasıl geliştiğine de bakacak olursak;
Muaviye, monarşik devletini (saltanatını) oturtma gayretiyle, İslam önderlerinden ve Peygamber ailesinden oğlu Yezid'e biat alabilmek için tam yedi sene uğraş verdi ama biat etmelerini başaramadı.
Ölmeden önce Yezid’e, bileklerini bükmesini istediği üç ismi hedef gösterdi: “Hüseyin bin Ali, Abdullah bin Zübeyr ve Abdullah bin Omer”.
Muaviye’nin ölümünden sonra, başlangıçta, bu isimlerin hiç biri Yezid’e biat etmediler.
Yezid’in Medine valisi Velid bin Ebi Süfyan'a mektup yazarak biat etmeyenlerin biatlarının alınmasını istemesi sonucunda, Vali Ebi Süfyan, Abdullah bin Omer'in biatını aldı.
Abdullah bin Zübeyr, sıranın kendine geleceğini anlayınca gece vakti değişik bir yolla Mekke'ye kaçtı.
Yezid'e biat etmesi istenen Hz. Hüseyin biat etmeyi kabul etmeyince destekçilerine kavuşmak üzere, Abdullah bin Zübeyr’in de etkisiyle Kûfe’ye doğru yol alırken Kerbela’da adamlarıyla birlikte katledildi. Hz. Hüseyin'in kesik başı, kızları, kız kardeşleri ve küçük oğlu Ali, Yezid’e gönderildi.
Kerbela’da Hz. Hüseyin’i ve yoldaşlarını katleden,
Oniki bin kişilik bir ordu ile Medine ve Mekke halkını tepeletme emri vererek Harra Katliamını yapan,
Üç gün boyunca şehirleri yağmalatan, talan ettiren,
Binlerce Müslüman kıza-kadına tecavüz edilmesine yol vererek üç gün boyunca tecavüzü serbest bırakan ve birçoğuna ganimet olarak el konulmasnı sağlayan,
Kureyş’ten ve Ensar’dan on binlerce kişiyi asıp kestiren,
Kâbe’nin duvarlarını yıktıran,
Kabe’yi yaktıran kişidir Yezid.
Bu katliamlarla Müslüman sahabenin kökünü kazımış kişidir Yezid.
“Müslümanlığı Mekke’ye hakim olmak için icat ettiler, gökten bir şey inmedi” diyen kişidir Yezid.
Malı, mülkü, sarayı, saltanatı, lüksü, şaşaası ve taraftarlarıyla;
Siyasal iktidarı için; insan öldürmeyi, çalmayı-çırpmayı, haksızlığı-hukuksuzluğu, ırkçılığı, köleciliği ve sömürgeciliğiyle İslam’ın esaslarını yerle bir etmiş kişidir Yezid.
Geride; Müslümanlara önderlik yapacak sesi çıkacak, karşı koyacak, kimse bırakmamış kişidir Yezid.
Emevi Saltanatı, İslam tarihine bu isimlerle, olumsuz yönleriyle, damgasını vurmuştur.
Emevi dönemine kadar ne saltanata dönüştürülmüş halifelik vardı, ne de Kur’ân dışında bir dini kaynak.
Bu dönemde uydurulan hadisler, daha sonra Abbasiler zamanında (bu dönemin uydurmaları da eklenerek) hadis kitaplarına dönüştü.
Diyanet İşleri 6. Başkanı Süleyman ATEŞ: “Emevî zamanında başlatılan resmi hadis yazım faaliyetiyle Kur'ân'a ters birçok düşünce ve uygulama maalesef İslâm'a sokulmuştur” tespitini yapmaktadır.
İşte bu söz konusu hadisler, mezheplerin İslami anlayışına temel oldular.
Hz. Ali’nin Emeviler için söylediği şu veciz söz, Emevileri çok güzel tarif etmektedir:
“Bunlar da din elbisesi giyiyorlar ama ters çevirerek giyiyorlar.”
Bugün yaygın olarak yapılan ibadet, Hz. Muhammed’in öğrettiği ibadet değil, İslam’ın baş düşmanı Ebu Süfyan ile (Hz Hamza’nın kalbini çıkartıp yiyen karısı) Hind’in oğlu Muaviye’nin ve sonrasında da onun oğlu Yezid’in salık verdiği ibadettir.
Özetle,
Peygamberimiz Hz. Muhammed ve dört halife dönemlerindeki sade yaşantı;
Saray ihtişamlarına, debdebeye, şölenlere dönüştü,
Dini liderlik, paraya ve güce çevrildi,
Halifelik aile içi saltanata evrildi,
Dünya malına tapınma başladı.
Böylelikle,
İslam düşüncesinin karşı devrimi gerçekleştirildi,
Eski putperest adet ve ibadetlerine yeniden yol açıldı,
“Emevilerin uydurma hadislere dayanan dini” inşa edildi.
Bu kadar yeter sanırım.
Bilmem anlayabildik mi “çalayi ama namaz da kılayi”nin genetik temelini.
Yazının sonucunda ortaya çıkan kavramlar bugün yaşananların genetik kodlarını gözönüne getiriyor ve günümüze ışık tutuyor diye düşünüyorum:
Din elbisesi tersten giyilmiş,
Karşı devrim başarılı olmuş,
Saltanat kurulmuş,
Saray ihtişamı yaratılmış,
Bugünkü “Tek Adam Rejimi Kurgusu”yla aynı değil mi …
Son söz:
1350 yıl geriye gitmeyeceğiz.
Din kisvesi altında “Tek Adam Rejimi”ne izin vermeyeceğiz.







Yorumlar